HİPERTANSİYON TEDAVİSİ VE DİYET-Osman MÜFTÜOĞLU

Hipertansiyon tedavisi eşittir diyet

Hipertansiyon hastaları artıyor. Bu önemli bir gelişme çünkü bu insanlarda kalp hastalıkları ve felçler sık görülüyor.

Kalp krizleri daha tehlikeli, inmeler ağır seyir ediyor. Ayrıca ileri yaştaki körlük ve görme kayıplarının çoğu hipertansiyonla ilişkili. Yetmedi! Uzmanlar ilerlemiş böbrek yetmezliğinin önemli sebeplerinden biri olarak da hipertansiyonu gösteriyor.

Hipertansiyonlu insanların neden çoğaldığı sorusunun yanıtı basit: Kilo probleminin yaygınlaşması, beslenme alışkanlıklarının değişip tuz tüketiminin artması, hiperinsülinemi ve damar sertliği gibi problemlerin eskisine oranla daha sık görülmesi başlıca etkenler. Bir nokta daha var: Yaşlandıkça hipertansiyona yakalanma ihtimali artıyor. Ortalama yaşam süresindeki uzama göz önüne alınırsa hipertansiyonluların sayısı önümüzdeki dönemde daha da çoğalacak.

Benim üzerinde durmak istediğim şeyse sık yapılan bir hata. Çoğu hekim ve hasta hâlâ çözümün yalnızca ilaçlarda olduğunu sanıyor. Oysa beslenme yanlışları (tuz tüketimi) ve kilo fazlalığına bağlı hipertansiyon probleminin çözümü önce doğru beslenip fazla kiloları vermekten geçiyor. Eğer tuz tüketimi azaltılmaz, şeker, un, nişasta ve fazla kalori kazanımı düşürülmez, fazla kilolar verilmezse sorunu yalnızca ilaçlarla tedavi etmeye kalkmak ya sonuç vermiyor ya da yeterli çözümü üretemiyor. Bu durumda 3-4 ayrı ilacı birlikte de alsanız sorun sürüyor. Kısacası hayat tarzınızı değiştirmeden hipertansiyon tedavisinde başarılı olmanız mümkün değil.

Eğer hipertansiyonunuz varsa (ya da bu problem için aday durumdaysanız) bazı kuralları asla unutmayın, bu kuralları yerine getirmeden problemi yalnızca ilaçlarla çözeceğinizi filan sanmayın: Fazla kilolarınızı verecek, özellikle göbek ve bel çevresi yağları eriteceksiniz. Bel çevrenizi kadınsanız 88, erkekseniz 100 santimin altına indireceksiniz. (Prof.Dr.M.ÖZ Belinizi İnceltmeniz Sırları 1 -2) Düzenli olarak yürümeyi, haftada 2-3 gün egzersiz yapmayı alışkanlık haline getirecek, iyi uyuyacak, dinlenmeyi ihmal etmeyeceksiniz. Ruhsal durumunuzu gözden geçirecek, eğer problem varsa çözecek, en azından makul düzeylere indireceksiniz. Sofradan tuzu kaldıracak, tuz zengini besinlerden (turşu, salamuralar, mandıra ürünleri gibi) uzak duracaksınız. Daha az yağ ve karbonhidrat (şeker, un, nişasta) tüketmeyi bir rutin haline getireceksiniz. Bu önlemlerin çoğunun bireyde kan basıncını yeniden normale getirdiği, ilaç kullanımını önlediği kesin. Söz konusu önlemlerin en azından sorununuzu daha hafif bir ilaç tedavisiyle çözmenize yardımcı olabileceğini garanti ederim.

Patates kızartması neden sevilir

Çıtır çıtır kızarmış sıcacık patatesin lezzetine dayanmak zor. Bu direnç noksanlığının nedeni patates değil, yağlı yiyecek tüketmenin hedonik boyutu! Çünkü beslenme uzmanları ve gıda mühendisleri yağların aromatik moleküllere eklediği güçle o yiyeceklerin kıvamı ve tadını artırarak lezzetlerini geliştirdiğini söylüyor. Hangi yaşta olursanız olun fark etmiyor, çocuk, genç ve yaşlıların patates kızartmasını büyük bir zevkle yemelerinin nedeni bu.

Ne var ki kızarmış patates içerdiği yüksek kalori ve pişirme esnasında oluşabilen bazı kimyasallar nedeniyle fazla yendiğinde kalp ve damar hastalıklarıyla bağlantılı olumsuz sonuçlar yaratabiliyor. Kısacası aslında sorun patatesten değil, o eski, bildik yöntemlerle yapılan kızartmalarda patatese eklenen aşırı yağ ve kimyasallardan kaynaklanıyor. Yoksa patates potasyum, magnezyum, demir, B ve C vitaminlerinden zengin yapısı, hazırlanmasındaki kolaylığı ve ucuzluğuyla iyi bir besin. Toplumda patates kızartmasına duyulan bu derin aşkı sağlıklı hale getirmenin yollarını araştıran gıda üreticilerinden biri (Tefal) uzun araştırmalardan sonra çok az yağ kullanarak da lezzetli bir patates kızartması pişirebilmeye imkân sağlayan yeni bir teknoloji üretti ve tüketicilerin kullanımına sundu. Bakalım sırada gıda teknolojisi üreticilerinin başka ne sürprizleri var.

Stres hipertansiyon yapar mı

Gergin, öfkeli, çabuk parlayan ve işine fazla zaman ayıran “işkolik” kişilerde hipertansiyona yakalanma olasılığının beklenenden yüksek olduğu kabul ediliyor. Bu kişilerde “sempatik uyarılma veya hiperaktivite” kan basıncını yükseltiyor. Bu kişilerde adrenalin salgısı yüksek de olabiliyor. Başlangıçta sadece yoğun stres yaşanan dönemlerde ortaya çıkan kısa süreli hipertansiyon atakları zamanla kalıcı bir hipertansiyona dönüşebiliyor. Eğer bir kişide “endişe, kızgınlık veya öfkeyle taşikardi atakları ortaya çıkıyorsa” (yani dinlenme sırasındaki normal nabız sayısı stres dönemindeki sempatik sinir sistemi hiperaktivitesi sebebiyle çok fazla artıyorsa) bu o kişide daha sonra hipertansiyonun gelişebileceğine işaret edebiliyor. Kısacası stresle hipertansiyon arasında yakın bir ilişki var ve stres yönetimi hipertansiyonla mücadelenin köşe taşlarından biri. İşkolikler ve öfke severlere duyurulur...

BEL İNCELTEN DİYET PLANI-Osman MÜFTÜOĞLU

Bölgesel incelme planları, yani göbek eriten, kalça incelten diyetler pek işe yaramasalar da beslenmede bazı püf noktalarına dikkat edildiğinde beklenenden daha fazla bel incelmesi sağlanabileceğini gösteren bulgular var.

Prof.Dr. Osman MÜFTÜOĞLU
Bu bulgular şimdilik az sayıda çalışmalarda elde edilmiş. Henüz yeteri kadar onaylanmış olmasalar bile bu basit tüyoları bilmenizde, hatta denemenizde yarar var!

American Journal of Clinical Nutrition dergisinde yayınlanan bir çalışmada, düşük kalorili beslenme planları yapılırken tam tahıllara ağırlık verildiğinde (karbonhidrat seçimlerinde tam tahıllar tercih edildiğinde) bel çevresindeki yağların daha çok eridiği gözlenmiş. Bunun sebebi olarak da tam tahılların insülin direncini tahrik etmemeleri gösteriliyor.

Yoğurdun ön planda tutulduğu diyetlerde de bel çevresinde beklenenden daha çok incelme oluyor. Yağsız veya yarım yağlı yoğurda dayalı protein seçimleri, bel-karın bölgesinden yağ kaybını hızlandırıyor. Tam yağlı yoğurtla daha da etkili sonuçlar alınacağını iddia edenler de yok değil! Yoğurdun nasıl bir mekanizma ile karın içi yağları azalttığı bilinmiyor. Tam yağlı veya yarım yağlı yoğurdun Conjugateted Linoleic Acid (CLA) içeriğinin bu etkide bir rolü olabilir.

Bazı diyetisyenler yağ olarak tekli doymamış yağların (özellikle zeytinyağının) tercih edildiği diyet planlarının da karın-göbek-bel çevresinden yağ kaybını hızlandırdığını söylüyor. Biz kliniğimizde bu üç bilgiden de yararlanıyoruz. “Yaşasın Hayat diyetisyenleri” diyet planlarını yaparken tam tahıllara, yoğurt ve zeytinyağına öncelik veriyor; ceviz ve fındık yağını listeye mutlaka ilave ediyor.

Önemli bir nokta da her gün yapılan 30-45 dakikalık yürüyüşlerin bel-karın bölgesinden yağ kaybını des-teklediğidir. Karın bölgesi kaslarını güçlendiren egzersizlerden de yararlanmanız mümkündür.

Bel incelten bir diyet planı

Bel-karın-göbek yağlarının insülin direnci ile ilgili olabileceğini, bu sorunun ise kalp hastalığı, diyabet ve hipertansiyon sorunu ile ilişkili olduğunu hatırlatalım.

Hipoglisemi fiziksel aktiviteye engel değildir

Egzersiz sırasında vücut daha fazla enerji harcar. Gereksinim duyduğu enerjinin en önemli bölümünü karbonhidratlardan sağlar. Bir taraftan çizgili kaslardaki depolar diğer taraftan da karaciğerin desteği ile istediği güce ulaşır. Harcanan glikoz miktarı üretilenin üzerine çıktığında hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü) ortaya çıkar.
Egzersiz yaparken kaslarımız, enerji kaynağı olarak, sırasıyla kaslar ve karaciğerdeki glikojen depolarını, daha sonra kan şekerini ve son olarak da yağ dokuda biriken yağ asitlerini kullanır. Kaslar, kan şekerini ancak insülin varlığında kullanabilir. ınsülin olmadığında kan şekeri yükselir. Egzersizin başında, kan şekeri yükselir, tepki olarak insülin salgılanır ve kan şekeri düşüşe geçer. Bu düşüş bazen çok ciddi boyutlara ulaşabilir. Buna reaktif hipoglisemi denir.
Hipoglisemi egzersizin sonlarına doğru da oluşabilir. Kaslar ve karaciğerdeki glikojen rezervi tükendiğinde ve kaslar kan şekerini kullanmaya başladığında, hipoglisemi tablosu oluşur. Bu tür hipoglisemi, günler öncesinden yeterli glikojen deposu oluşturulmadığında ve sırasında gereken destek alınmadığında görülür.

Hipoglisemi; aşırı terleme, titreme, neredeyse acı veren bir açlık duygusu ve kalp ritminin hızlanmasıyla başlar. Daha ileri aşamada bilinç kaybı da gözlenebilir. ılk belirtiler ortaya çıktığında, hemen egzersiz hızını düşürmek ve yoğunluğunu azaltmak gerekir.

Fiziksel aktivite öncesinde bir şey yemekten kaçınmak veya çok yüksek tempolu egzersiz, sık yapılan yanlışlardandır. Eğer aktivite 1 saatten uzun sürecekse, 15-20 dakika sonunda şekerli bir içecek tüketilmeli ve egzersiz sonuna kadar da her 15-20 dakika arayla bu işlem yinelenmelidir. Egzersiz sırasında atıştırmalık yiyecekler bulundurmak iyi bir çözüm olabilir.