Şehriye salatası Tarifi

Malzemeler
125 gram arpa şehriye

1 yemek kaşığı mayonez

2 yemek kaşığı yoğurt

1 ya da 2 adet salatalık

4-5 diş sarmısak

Kırmızı biber

Pul biber

Tuz

Tarif
Arpa şehriyeleri suda haşlayın.Bir kapta mayonez,yoğurt ve sarmısakları karıştırın.Salatalıkları da rendeleyip suyunu sıktırıp yoğurtlu karışıma ekleyin.Tuzunu ,limon suyu ve en son da arpa şehriyeleri ekleyip hafifçe şehriyeleri ezmeden karıştırın.En son pul biber serpip servis yapın.

Bize bu tarifi Bursa dan yollayan Dilek hanıma teşekkkür ederiz.

Tulum peynirli roka salatası Tarifi

Malzemeler
1 demet roka

4 diş sarımsak

5 adet taze soğan

Yarım çay bardağı iri kıyılmış ceviz

Yarım çay bardağı tulum peyniri

1,5 çorba kaşığı nar ekşisi

Yarım limonun suyu

Tuz

Zeytinyağ

Tarif
Rokalar ve soğanlar ince ince kıyılır. Sarımsaklar ufak ufak doğranır. İçine cevizide katıp malzemeler karıştırılır.Diğer bir yanda bir sos kasesisnin içinde nar ekşisi, limon suyu zeytinyağı ve tuz karıştırılarak bir sos elde edilir ve bunlar salataya karışıtırlır. En son üstüne tulum peyniri serpilerek servis edilir.

Bize bu tarifi İstanbul dan yollayan Mine hanıma teşekkür ederiz.

Gdo Nedir -Hangi Ürünlerde Vardır

Son günlerin en çok konuşulan konularından biri de genetiği değiştirilmiş organizmalar; nam-ı diğer GDO. Biz de sizler için araştırdık; GDO tam olarak nedir, zararları nelerdir ve kendimizi bu gıdalardan nasıl koruyabiliriz?

GDO, genetik mühendisliği ile bir canlıya başka bir canlı türünden gen aktarılması ve bu şekilde yeni bir canlı organizma yaratılması anlamına geliyor. Gen aktarılan canlının DNA’sı değiştirilmiş oluyor ve bu şekilde kendi türünde olmayan özellikler ediniyor.

GDO yöntemiyle elde edilen bitkiler, ilaçlara ya da zararlılara karşı daha dirençli oluyor. Bu da kimyasal böcek ilaçlarının kullanılmasını azaltıyor. NTV’de yer alan bilgiye göre günümüzde mısır ve pamuğun zararlılara, soya ve kanolanın böcek ilaçlarına, papaya ve kabağın da virüslere karşı dirençli olmasında GDO teknolojisi kullanılıyor.

GDO hangi ülkelerde üretiliyor?

Halen yetiştirilmekte olan transgenik ürünlerin yetiştirildiği ekim alanlarının % 99’un ABD, Arjantin, Kanada ve Çin’de yer alıyor.

ABD ‘de işlenmiş gıdaların yüzde 75’i GDO’lu ürün içeriyor. Yapılan araştırmalarda, Amerkian vatandaşların çoğu GDO içeren ürünler hakkında resmi kuruluşlara güvendiği, AB vatandaşlarınınsa daha çok sivil toplum kuruluşları ile üniversitelere itibar ettiği görülüyor.

Türkiye’de GDO

Yine NTV’de yer alan bilgiye göre; herhangi bir denetim olmadığı için Türkiye’de ne kadar alanda GDO’lu ürün yetiştirildiği bilinmiyor. Bununla birlikte biyogüvenlik yasası geçtiğimiz ay çıktığı için genetiği değiştirilmiş bitkilerin kontrolsüz biçimde Türkiye’ye girdiği ve gıda sanayiinde yıllardır kullanıldığı biliniyor. Yapılan bir çalışmaya göre Türkiye’de satılan 800’e yakın gıda maddesi, GDO içeriyor.

Hangi ürünlerde GDO var?

Soya ve mısır nedeniyle birçok gıdada GDO’lu ürünler kullanılıyor.

Soya: sucuk, salam, sosis gibi kırmızı etin kullanıldığı yiyecekler, etsuyu tabletleri, fındık-fısık ezmesi, çikolatalı ürünler, çeşitli unlu mamüller, süt tozu, hazır çorbalar ve hayvan yemlerinde kullanılıyor.

Mısır: nişasta bazlı tatlandırıcılar yoluyla gazoz, kola ve meyve suları, mısır yağı, bebek mamaları, hazır çorbalar ve hayvan yemlerinde kullanılıyor.

Yararları ve zararları

NTV Bilim’de yer alan araştırmaya göre:

GDO’nun yararları

* Genetik mühendislik ürünlerin besleyiciliğini artırıyor.
* Böceklere ve hastalıklara karşı daha dayanıklı ürünler elde ediliyor.
* Daha bol miktarda ürün elde edilmesi mümkün.
* İstenilmeyen durumlarda müdahale daha kolay.
* Böcek ilaçlarının kullanılmasını azaltıyor.
* Oldukça çok ve sıkı test ediliyorlar.
* Şirketler müşteri isteği ve güvenliğine göre hareket etmek zorunda.

GDO’nun zararları

* Pek çok bilim adamına göre insan sağlığına zararlı.
* Hedef olan ürün hariç diğerlerinde nasıl bir etki yaptığı bilinmiyor.
* Geleneksel metodlar pratik olarak halen başarılı olarak görülüyor.
* GDO’lu ürünlerin tohumları çevreye karışıp doğal ürünlerin yapısını bozabilir.
* Böceklerin olumsuz etkilenmesiyle tüm ekosistem çökebilir.
* Biyo çeşitliliği tehlikeye sokuyor.
* Biyolojik kirliliğe neden oluyor.
* Büyük şirketler küçük çiftçilerin iflasına neden olabilir.
* Tüm insanlığa ait olan bir materyal olan DNA’nın özelleştirilmesi endişe yaratıyor.

Alerji Yapan Yiyecekler Nelerdir-Hangi Besinler Daha Sağlıklı

Genel olarak besin -gıda- alerjisi, bazı besin maddelerine karşı vücudun gösterdiği istenmeyen bir reaksiyon olarak açıklanıyor.

Besin alerjisinin her çocukta görülebileceğini söyleyen Dr. Nilüfer Toprakçı, astım, saman nezlesi gibi alerjik hastalıkları olan veya ailesinde bu tarz hastalık öyküleri olan kişilerin, besin alerjisi için daha fazla risk taşıdıklarını belirtiyor.

Ayrıca, Dr. Toprakçı’ya göre önceden alerji yapmayan bir gıda, hayatınızda bir gün karşınıza yeni alerji nedeniniz olarak çıkabiliyor. Bu alerji bir iki yıl içinde kaybolabileceği gibi ömür boyu da devam edebiliyor.

Hangi besinler alerjik?
Tüm gıdaların alerjiye yol açabileceğini belirten Dr. İlkay Keskinel, alerjiye en çok neden olan besinleri yumurta, soya, fındık-ceviz, balık, süt olarak sıralıyor.
Hangi besine karşı alerjiniz olduğunu, şüphelendiğiniz besini tek başına, diğer besinlerle karıştırmadan tüketerek saptayabilirsiniz.

Besin Alerjisi Belirtileri
Dr. Toprakçı, alerji belirtilerini şöyle sıralıyor:

Dudaklarda, ağızda, boğazda aşınma, şişlik, kızarıklık

Ciltte döküntü

Bulantı, kusma, ishal

Aksırık, burun akıntısı

“Anafilaksi” denilen ciddi alerjik reaksiyonlarda nefes tıkanıklığı, bilinç kapanması

Bebeklik çağında aşırı gaz sancısı, çok ağlama, ishal, huzursuzluk, büyüme geriliği

Besin Alerjisi Tanısı Nasıl Konur?
Dr. Nilüfer Toprakçı, çocuklarda olabilecek besin alerjisi tanısının, anne babanın dikkatli gözlemleriyle çoğu zaman konulabildiğini, gerek çocuklarda gerekse de yetişkinlerde doktor kontrolü altında yapılan kan veya cilt testleriyle de alerjinin nedeninin saptanabildiğini belirtiyor.

Besin alerjisi kilo aldırır mı?
Sağlıklı yaşam ve kilo kontrolü konusunda uzmanlığından faydalandığımız Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, “besin alerjisi kilo aldırır mı?” sorusuna kesin olarak “hayır” yanıtını veriyor. Dolayısıyla alerji yapan gıdaların yenmemesinin kilo kontrolüne bir gram bile fayda sağlamayacağını söylüyor. “Gıda intoleransı (duyarlılığı) testlerinin sonuçlarına göre kilo vermeyi düşünüyorsanız lütfen vazgeçin! Çünkü alerji uzmanları ve dahiliyeciler, gıda intoleransı testlerinin doğruluğuna bile inanmıyor” diyor.

Besin Alerjisi Tedavisi
Hem yetişkinler hem de çocuklar için en iyi alerji tedavisinin, alerjiden sorumlu olan gıdadan uzak durmak olduğu konusunda hemfikir olan uzmanlar, çocuklar için çocuk doktorunun önereceği bazı ilaçlara da gereksinim duyulabileceğini belirtiyorlar. Dr. Nilüfer Toprakçı, yetişkinlere, “Eğer belli gıdalara alerjisi olan bir çocuğunuz varsa, gıda etiketlerini inceleme konusunda deneyim kazanmanız gerekecektir” diyor.

Çocuklar besin alerjisinden nasıl korunabilir?
Dr. Hayriye Aygar, gıda alerjisinin çocuklarda, yetişkinlere göre daha yaygın görüldüğünü, 0-1 yaş aralığının, besin alerjilerinin en sık görüldüğü yaş grubu olduğunu söylüyor. Dr. Aygar’a göre en çok alerji yapan besin inek sütü. Yumurta, soya, fıstık, balık, kabuklu deniz ürünleri, buğday da alerjiye neden olan diğer besinler.

Dr. Aygar, besin alerjisi riskli bebeklerin korunması için yapılabilecekleri şöyle sıralıyor:

Anne sütü alan bebeklerde besin alerjisi, astım daha az görüldüğünden, anne sütü verilmesi, anne sütü yoksa doktor önerisiyle hipoalerjenik formül mamalarla bebeğin beslenmesi,

Emziren annenin diyetindan alerjik besinlerin çıkartılması,

Ek gıdaya geçişin geciktirilmesi,

İnek sütü, yumurta akı, fındık, fıstık ile balıkların geciktirilerek bebeğe verilmesi,

Özellikle aile öyküsünde alerji varsa bu besinlere en erken 1-2 yaşında başlanması gerekiyor.

İnek sütü alerjisinin yüzde 85 oranında 3 yaş civarında tamamen kaybolduğunu söyleyen Dr. Aygar, soya ve yumurta alerjisinin de geçici olduğunu, ancak balık ve fıstık alerjisinin ömür boyu kalabileceğini hatırlatıyor.

Gaz ağrısı bazen doğum sancısı gibidir- Gaz Sancıları

Yemek yerken besinlerle birlikte midemize giren gaz, bağırsaklarımız kasıldığı zaman, bir yerden diğer bir yere geçerken ağrı yapar. Midemiz, karnımız kasılıyormuş gibi hisseder, derin bir acı farkederiz.

Konuşurken, hatta yemek yerken içimize bir miktar gaz girer. Daha sonra geğirerek bir kısmını çıkartırız, diğer bir kısmı da aşağı, anüse kadar gider.

Bazı insanlar konuşurken, yemek yerken çok gaz yutar. Bazılarında da bakterilere bağlı olarak kalın bağırsaklarında gaz oluşur.

Gaz ağrısı bazen doğum sancısı gibidir, aralıklı olarak gelip gider.

Nasıl tedavi edilir?

En doğru ve kolayı 1 bardak ılık su içip (yavaş-yavaş), rahat bir pozisyon almaktır, uzanmak en iyisidir. Çünkü bu bir safrakesesi ağrısı da olabilir, karın ağrısı da.

Bir şeyler yiyip içmek; mideyi de, safrakesesini de yoracaktır. Ilık su gazınızı da dağıtacağından hepsine iyi gelir.

Gebelik Döneminde faydalı Besinlerin Önemi

Eğer gebelik döneminde sağlıklı ve dengeli bir beslenme alışkanlığı edinirseniz hem kendiniz için hemde bebeğiniz için en büyük iyiliği yapmış olursunuz.Bu yüzdengebelik döneminde sıvıyı bol miktarda alıp doktorunuzun verdiği besinleri tükettiğiniz vakit en sağlıklı bir şekilde gebeliği geçirebilirsiniz.

Eğer bu şekilde dengeli beslenmeye dikkat ederseniz normal sınırlar içinde kilo almak, sağlıklı bir gebelik dönemi geçirmek, sağlıklı bir bebek doğurmak ve doğum sonrası formunuzu korumak için beslenmeyle ilgili size düşenleri tümüyle yerine getiriyorsunuz demektir.

Gebelikte beslenme, anne adaylarının üzerinde önemle durmaları gereken bir konudur. Sağlıklı ve kaliteli bir gebelik dönemi geçirmek, gebeliğe özgü belirtileri yaşamamak ya da daha az yaşamak, bebeğinizin potansiyeli olan kiloya ulaşmasını ve dünyaya yeterli besin depolarını oluşturmuş olarak gelmesini sağlamak, rahat bir lohusalık dönemi geçirmek, lohusalıkta bebeğinize vereceğiniz sütünüzün kaliteli olmasını sağlamak için gebelik öncesinden gelen beslenme alışkanlıklarınızı gebelikte tekrar gözden geçirmeniz önemlidir. Gebelik döneminde beslenme konusunda atacağınız her olumlu adım mutlaka hem size hem de bebeğinize yararlı olacaktır.

Son aylarınızda olsanız bile beslenme konusunda yapacağınız iyileştirmeler en azından doğacak bebeğinizin doğum sonrası ilk altı aylık dönemde ihtiyacı olan demir ve vitamin depolarını oluşturmasını sağlar.Gebelik dönemi; günlük kalori, alınması gerekli sıvı, protein, vitamin, mineraller, temel ve eser elementlerin ihtiyacının arttığı bir dönemdir. Bu artmış olan ihtiyacı karşılamak için vücudunuz size çoğu durumda yol gösterecek ve açlık-tokluk merkezlerinin gebeliğe uyum sağlamak amacıyla değişen işlevleri sayesinde bu ihtiyaçlarınızı karşılamış olacaksınız.

Gebelikte önerdiğimiz beslenme şekli, tüm temel besin maddelerinden herbirinin yeterince ve düzenli olarak alınması şeklindedir. Temel besin madddelerinin şekerler ve yağ miktarı yüksek gıdalar hariç her birinden hergün belli miktarlarda mutlaka alınmalıdır. Şekerler ve yağ miktarı yüksek gıdalar (yağların temel besin maddeleri içinde önemleri büyüktür, burada kastedilen aşırı “yağlı” yiyeceklerdir) ise besleyici özellikleri düşük ve kalorileri yüksek olan gıdalardır ve size ve bebeğinize yararları yoktur.

Haftada 3 Kilo Ver

bel bolgesi zayiflama Haftada 3 Kilo Ver !

1 haftada yani 7 günde 3 kilo vermek istermisiniz ? Evet dediğinizi duyar gibi oluyoruz. O zaman iyi dinleyin ve not alın.

Sabah

Bir dilim kepek ekmeğine sürülmüş yağsız peynir, yanında bir tane domates ya da greyfurt ve bir bardak taze sıkılmış meyve suyu.

Öğle

Bir porsiyon yağsız tavada kızartılmış sebze ızgara.

Akşam

Bir adet kepek ekmeğiyle hazırlanmış doma­tesli, biberli, peynirli tost.

Ara öğünler
(65 kaloriden az)

kayısı
elma
portakal ya da greyfurt
şeftali.

hepsi bir tane.

Not: Bu kalori değerlerinde başka menülerde hazırlayabilirsiniz kendinize.

Seçilmiş Etkili Özel Diyet Yemek Tarifler

Günlük 1250 kalori ile vejeteryan diyet yemek düzeni:
Kahvaltı
Tahıllar, yoğurt ve meyve (1 adet orta boy taze meyve, 1 / 2 fincan yağsız yoğurt, 1 fincan tahıl (Cornflakes) + 3 kıyılmış Brezilya kestanesi

Öğle Yemeği
1 kepekli pide veya ekmek
1 karton az yağlı humus
1 yemek kaşığı yağsız soyulmuş karışık yeşil salata,
1 adet orta boy taze meyve

Akşam Yemeği
Malzemeler: 1 büyük soğan, 2 çay kaşığı toz köri; 7 domates, 2 su bardağı karışık dondurulmuş sebze; 1 / 2 bardak sebze suyu, 2 yemek kaşığı yağsız sade yoğurt.
1 fincan pirinç ve yoğurt ile pişmiş olarak servis yapın.
Tatlı: Kavun yenilebilir.

Diğer Bir Diyet Yemek Düzeni:
Kahvaltı
ceviz ve meyve ile tahıl [Kalori 290]
1 Buğday bisküvisi
1 / 2 fincan yağlı olmayan süt
1 yemek kaşığı kabak çekirdeği
4 kıyılmış ceviz
1 doğranmış elma
Snack: 1 portakal (70 kalori)

Öğle Yemeği:
1 dilim çavdar ekmeği veya kepekli ekmek
1 az yağlı İsviçre peyniri
3 jambon
1 / 2 çay kaşığı bal hardal
4 kiraz domates
1 kivi
Malzemeleri tost haline getirip yiyin.
Snack: ceviz veya badem, az yağlı yoğurt

Akşam
5 adet derisiz, kemiksiz, tavuk göğsü
1 / 2 bardak mercimek pişmiş
1 bardak taze veya dondurulmuş brokoli
1 bardak taze veya dondurulmuş yeşil fasulye
Mikrodalgada pişirip yiyin.

Kilo Aldıran Diyet !

kilo alma Kilo Aldıran Diyet !Kendini zayıf hisseden arkadaşlara ayda 2 kilo aldırabilecek diyet örneği .

Kahvaltı :

125 ml. süt (bir su bardağı), 2 Börek veya Poğaça , 1 Meyve (Şeftali-Portakal tercihi)

Ara :

1 kase yoğurdun içine 1 yemek kaşığı reçel .

Öğle :

1 büyük boy sucuklu pizza, 125 ml ayran yada meyve suyu .

Ara :

Kuruyemiş, 2 kişilik meyve

Ara :

Tost, Ayran ve biraz meyve

Akşam :

1 kişilik sebzeli et yemeği, 1-2 kase yoğurt, 1 kişilik pilav yada makarna, 3-4 dilim halk ekmeği

Ara :

Bir miktar tatlı (baklava şöbiyet vs..)

Yatarken :

Peynir, salam, domates ve tereyağından oluşan bir sandviç ve 125 ml şekerli süt tozlu süt .

Glisemik indeks nedir? - Glisemik indeksi yüksek gıdalar

Beyaz ekmeği bir bardak suya koyduğunuzu düşünün. Kısa bir süre içinde çözündüğünü/parçacıklara ayrıldığını görürsünüz. Aynı beyaz ekmeği yediğimizi düşünelim. Musluk suyunda bile çözünen bu ekmek türünü midemiz ve bağırsaklarımızda bulunan sıvılar ve güçlü enzimler çok daha kısa sürede ve tamamen sindirecektir.

Sindirim süreci çok kısa ve böylece emilim ve kana karışma süreci çok hızlı olan bu tür gıdalar kan şekerini çok hızla yükseltirler. Böyle gıdalara ’glisemik indeksi yüksek gıdalar’ denir.

Glisemik indeksi yüksek gıdaların alımı ile vücudumuzda neler oluyor?

Hızla sindirilebildikleri için hızla kana karışıyorlar ve hızla kan şekerini yükseltiyorlar
Pankreas bezimiz hızla yükselen kan şekerini görünce hızla ve büyük bir miktarda insülin salgılıyor
Bu kadar yüksek kan şekerini depo ederek azaltma yoluna gidiliyor
Sonuçta ani yükselen kan şekeri eşittir aniden depolama ya da yağ dokusunda artış oluyor
Gidişat bu kadar ile kalsa iyi dedirtecek olayları daha yeni başlattığımızın farkında bile olmayabiliriz, glisemik indeksi yüksek gıdaları alırken.
Evet aldık bu tür gıdayı hızla emildi, hızla kan şekerini yükseltti, hızla yağ dokusu olarak depolarımıza katıldı… Fakat bu hızlılık sırasında bağırsaklardan emilecek besin maddeleri de hızla bitti. İnsülin miktarı ise aynı hızla azalmaz hala daha yüksekliğine devam eder. Sonuç hızla yükselen kan şekeriniz hızla düşecektir.
Hızla kan şekerinizin düşmesi, fark etmeden sizi kısa süre sonra tekrar yemeye itecektir.

Tüm gıdalar bizim için vardır. Tüm gıdalar ilaçlar gibi uygun miktar ve uygun zamanlama ile alınırlar ise faydalıdırlar. Yani zamanlama ve miktar önemlidir. Halk arasında önce tuzlu sonra tatlı denmektedir. Bu cümle sanki glisemik indeksi yüksek gıdaların yemek sonrasına yakın zamanda alımını anlatmaktadır. Yemeğin başında alınan tatlı benzeri gıdaların ani kan şekeri oynamalarına yol açmasını engelleyen bir prensiptir. Ve böylece kan şekerinin ani düşüşleri/tekrar hızla acıkma/tekrar kısa sürede yeme isteği oluşmasını engeller bir sözdür.

Evet tüm gıdalar bizim için vardır. Günlük total kaloriyi gözetmek şartı ile hepsinden alabiliriz. Glisemik indeksi yüksek gıdaları da alabiliriz. Fakat miktarlarını daha az tutmalı ve tek başlarına değil sindirimi yavaş olan diğer gıdalar ve düşük glisemik indeksli olanlar ile beraber alımı daha uygundur.

Glisemik indeksi yüksek gıdaların alımı ile olan kötü etkileri başlıklar halinde toparlayalım:

Kan şekerinde ani yükselme ve ani azalmalara yol açarlar
Kısa aralıklar ile sizi istemeden tekrar yemeye iterek aşırı kalori alımına yol açarlar.
Glisemik indeksi yüksek gıdaların çoğu fabrikasyon yani doğal olmayan gıdalardır (beyaz ekmek, çaya atılan şeker, reçeller, şekerlemeler, beyaz undan yapılan ürünler…)
Pankreası yorarlar
Yağ deposunu arttırırlar (ismi üzerinde depodur ve kan dolaşımından zayıf olduğu için de günlük kullanımı az olan yani harcanımı zor olan yeri arttırırlar)
Barsak içeriği bırakmazlar, barsaklara katkıları azdır veya yoktur

SONUÇ: Glisemik indeksi yüksek gıdaları daha az alalım; ya da glisemik indeksi düşük gıdalar ile aynı anda alalım. Böylece daha uzun süre devam eden daha düzgün kan şekeri düzeylerimiz oluşur ve daha geç acıkırız.

KÖTÜ YA DA YÜKSEK GLİSEMİK İNDEKS DEĞERİNE SAHİP GIDALAR

Çaya atılan şeker, glikoz, reçel, bal, pancar
Beyaz ekmek, beyaz undan yapılan gıdalar, kek, poğaça, beyaz undan makarna, bisküviler
Patates, patates püresi, patates kızartması,
Mısır, cipsler, kraker, mısır gevreği
Pirinç
Alkollü içecekler
Günlük alımı çok olmadığı için pratikte bu gruptan çıkartılabilecek bazı gıdaları (havuç, muz, ananas, karpuz, kavun, kuruyemiş, patlamış mısır, bal kabağı) da belirtmekte fayda vardır. Belirtmemizin faydası bunların kalorileri gözetilerek diğer gıdalar ile veya sonrasında rahatça alınabilmesindendir. Bu sayılanlar kötü grubunun nispeten iyileridir ve bir kısmı yaz aylarının vazgeçilmezleridir.

İYİ YA DA DÜŞÜK GLİSEMİK İNDEKS DEĞERİNE SAHİP GIDALAR

Bu gruba giren gıdaların alımında da günlük kalori toplamı göz edilmelidir. Sınırsız alımdan değil yeterli alımdan bahsedilebilir.

Yoğurt, meyveli yoğurt
Yeşil sebzeler
Sebze ve meyveler (domates, kiraz, vişne, kayısı, kuru kayısı, marul, lahana, mor lahana, brokoli, karnabahar, semiz otu, ısırgan otu, ıspanak….)
Süt ve süt ürünleri
Meyveleri mümkün olduğunca kabukları ile alalım, meyve suyu içecek isek şeker katılmamış/doğal olanlarını tercih edelim
Kepek ekmeği, çavdar ekmeği, tam buğday ekmeği
Şekersiz tam tahıl ürünleri
Nohut, kuru baklagiller, barbunya
Mercimek, bezelye
Şekersiz marmelat
Kivi, üzüm, armut, şeftali, erik, elma, portakal, greyfurt
Fruktoz (meyve şekeri)
Taze fasulye, bezelye
Fındık, yer fıstığı, ceviz
Bulgur, integral makarna

Sonuç: Beslenmek, zevkli ve gerekli bir sanattır. Uygun beslenme ile çok güzel eserler oluşturabiliriz ve eserin kalıcılığını sağlayabiliriz.

Gıdalar ilaçlar gibidir, fazla alınırlar ise zararlı etkileri ortaya çıkar, az alınırlar ise sağlıklı yaşamamız için eksik durumlar oluşur
Glisemik indeksi düşük gıdalar daha sağlıklıdır, bizi daha uzun süre tok tutarlar, pankreasımızı ve vücudumuzu daha az yorarlar
Glisemik indeksi yüksek gıdaları tek başına almayalım, diğer gıdalar ile ve mümkün ise yemeğin sonuna doğru alalım
Sık sık ve sebze-meyve açısından zengin beslenelim. Bol posalı/lifli beslenelim.
Tüm gıdalar bizim içindir hepsinden alalım; toplam günlük kalorimizi yaklaşık belirleyelim ve aşmayalım. Ayrıca glisemik indeks değerini de göz önüne alalım.
Toplam günlük yaklaşık kalori miktarını günlük aktivitemiz ve doktorumuz tayin edecektir
Günlük ve haftalık aktivite artışlarımız, uygun ve yeterli beslenme yanında, bizim ana sağlık kaynaklarımızdır.

Uzm. Dr. Selim Komar, Doktorsitesi.com

Cinsel Gücünüzü Artırma-Osman MÜFTÜOĞLU

Cinsel yaşamınızı her yaşta keyifle sürdürmek istiyorsanız, aşağıdaki önerilerden yararlanabilirsiniz.

Kullandığınız ilaçlara dikkat edin: Bazı ilaçlar, özellikle de yüksek tansiyon, kalp hastalıkları ve depresyon tedavisinde kullanılanlardan bazıları, iktidarsızlık yapabilmektedir. Yeni başladığınız bir ilaçtan sonra cinsel güçsüzlük oluştuysa doktorunuzla görüşmelisiniz.

Beslenmenize özen gösterin: Tükettiğiniz besinlerdeki kolesterol ve doymuş yağ miktarını azaltın. Daha az kalori tüketin, sebze ve meyve kullanımınızı artırın.

Kilo verin: Cinsel güçsüzlük ile ilgili pek çok hastalıkta, özellikle şeker hastalığında, hipertansiyon ve damar sertliğinde, kilo fazlalığı ve şişmanlık en önemli faktördür. Düzenli bir kilo verme programı, damarlardaki kan akımını iyileştirip cinsel yaşamınıza olumlu katkılar sağlar.

Düzenli egzersiz yapın: Düzenli egzersiz alışkanlığı sizi seksüel güç azalmasının en önemli faktörleri olan yüksek tansiyon, şeker hastalığı, kalp hastalıkları ve damar sertliğinden koruyacak, damarlarınızı hep genç tutacaktır.

Strese dikkat: Depresyonun ve depresyon tedavisinde kullanılan pek çok ilacın cinsel yaşamı baskıladığı bilinmektedir. Ayrıca gerilimli, stres düzeyi yüksek, sinirli erkeklerde cinsel güç kaybı daha erken yaşlarda ortaya çıkmakta ve daha yoğun seyretmektedir.

Alkol ve sigaradan uzaklaşın: Alkol ve sigara da cinsel sağlığın en etkin toksinleridir.

Düzenli seks yapın: Cinsel güç azalmasından korunmanın etkin yollarından biri de düzenli seks hayatıdır.

Yeterince uyumaya dikkat edin: Uykusuzluk ve yorgunluk, düzenli seks yaşamının en önemli toksinleridir.

Paniğe kapılmayın: Herkes zaman zaman cinsel güçsüzlük sorunu yaşayabilir. Asla hemen paniğe kapılmayın. Bu dönemlerde düzenli dinlenme, kısa tatiller, kaçışlar size iyi gelecektir.

Doktorunuzla konuşun: Cinsel güç kaybı sorununuzu doktorunuza bildirmekten çekinmeyin. Bu sorun bazen çok basit bir hatadan kaynaklanabilir. Seyrek de olsa önemli bir sağlık sorununun ilk belirtisi olabilir. Sebebin belirlenmesinde ve en uygun çözümün bulunmasında doktorunuzdan yardım istemenizde yarar vardır.

Cinsel gücü azaltabilen ilaçlar
Cinsel gücü azaltabilen ilaçlar arasında hipertansiyon tedavisinde kullanılanlar (beta blokörleri, rezerpin, dihidralazin, klonidin), idrar söktürücüler, kardiak stimülanlar (dijitaller, verapamil), antilipit ilaçlar (klofibrat), antidepresanlar (trisiklik antidepresanlar, lityum karbonatları), trankilizanlar; ruhsal gevşeticiler (benzodiazapin), uyku ilaçları (barbitüratlar), migren ilaçları (dihidroergotamin), kilo kaybettirici ilaçlar (fenfluramin), opiatlar (uyuşturucular, morfin ve benzerleri), östrojen ve gestajenler, sitostatikler (kanser kemoterapisinde kullanılan ilaçlar) olabilmektedir.

NOT: Bu ilaçların cinsel gücü azaltabilmesi mümkündür ama size bunları reçete eden doktorunuzla konuşmadan kesinlikle bırakmamalısınız. Böyle bir sorununuz olduğunda doktorunuzu bilgilendirmeniz halinde gerekli gördüğü takdirde uygun değişimleri o zaten yapacaktır.

DOĞRU TARTILMAK-Osman MÜFTÜOĞLU

Vücut ağırlığı nasıl ölçülür?
Vücut ağırlığı her gün hatta gün içinde bile farklılıklar gösterebilir. Bu sebeple tartı sırasında mümkün olduğunca aynı koşullarda olmanızı arzu ediyoruz.

İdeal tartı koşullarını açıklayalım:

Sabah uyanınca,

Aç olarak,

Tuvalete çıktıktan sonra,

Kıyafetsiz,

Adet dönemi olmadan,

Bir gün önce ağır fiziksel aktivite yapılmadan,

Aşırı kafein veya alkol alımı olmadan tartılmak en doğru rakamları veriyor.

Bunların dışında aç tok, tuvalete giderek gitmeden tartılma, kadınlar için adet dönemi olup olmaması 0,5 kg ile 1 kg arası fark edebilen faktörlerdir. Tartıda yanılgıya düşmemize neden olurlar. Bireysel farklılıklara göre bu fark 1-1,5 kg’a kadar çıkabilir. Kıyafetin önemli yanıltıcılardan biri olduğu unutulmamalı, kıyafetsiz ya da aynı kıyafet ile tartılmalısınız.

KİLO ALMADAN SİGARAYI BIRAK-Osman MÜFTÜOĞLU

Bazı uzmanlara göre, "Sigara zayıflatıyor!" Zayıflatmasa bile en azından kilo almayı güçleştiriyor.
Sigaranın kilo almayı engellemesinin sigara içen kadınve bırakılınca kilo alınmasının birçok nedeni var: Sigarada bulunan nikotin metabolizmayı hızlandırıyor. Sigara, iştahı azaltıyor, yeme isteğini baskılıyor.

Sigara içenlerde atıştırma ihtiyacı sınırlanıyor. Günde 2 paket sigara içen birinde 1 sigarayı içmek ortalama 5 dakikayı alıyor. Yani toplamda 200 dakika şöyle böyle 3-4 saat sigarayla geçiyor. Bu süre de atıştırma ihtiyacı hissedilmiyor.

Peki, bu durumda sigara içmeye devam mı edilecek?
Kilo ile savaşmak için sigara bırakılmayacak mı?

Kesinlikle hayır!

Sigara içerek kilo korumaya devam etmek size cüzdanınızdaki kağıt paraları yakarak ısınmaktan daha pahalıya patlayacaktır. Sigaranın sağlığınıza verdiği zararlar kilonuzun zararları yanında bir nokta kadar kalacaktır.

SİGARAYI BIRAKINCA KİLO ALMAMAK İÇİN NE YAPMALI

Diğer taraftan hem sigarayı bırakmak hem de kilo almamak, hatta kilo vermek mümkün. Yapılacak olansa yine aynı: Bir beslenme uzmanının ve aktivite uzmanının yardımını alarak, daha düşük kalorili bir yeme-içme planı yapmak, daha etkin fiziksel çabası olan bir yaşam tarzı oluşturmak. Eğer sigara içmeye devam etmenizin bahanesi "Bırakırsam kilo alırım" endişesiyse bu bahaneye sarılmaktan vazgeçin. Gerekiyorsa birkaç kilo alın ama sigarayı lütfen bırakın. Sigarayı bırakınca kilo almaktan korkuyorsanız şu öneriler işinize yarayabilir:

KİLO ALMADAN SİGARAYI BIRAKMAK İÇİN BUNLARI DENEYİN

- İki ayda günde 150-300 kalorilik bir beslenme tasarrufu yapın. Mesela 2 dilim ekmekten vazgeçin, tatlıyı kesin!

- Hergün 200 kalori harcayacak bir egzersiz planı yapın. Mesela 40-45 dakika sıkı yürüyün.

- Evde, işte daha aktif olmaya gayret edin.

- Atıştırma yaparken kalori tasarrufuna özen gösterin.

KADINDA GÖBEK-Osman MÜFTÜOĞLU

Kadında 'erkek tipi' göbeklenme
Kilo almak bazı sağlık sorunları yaratabiliyor. Yağ birikimi belirli bölgelerde olduğunda ciddi olabilecek metabolik-hormonal sorunlara işaret edebiliyor.

Obezite uzmanları "vücuttaki toplam yağ miktarı kadar yağların vücudun neresine yerleştiği de önemli" diyor. Özellikle sırt-boyun bölgesinde, yüzde (aydede yüzü) ve karın-göbek çevresinde biriken yağlar uzmanlar tarafından "sağlık düşmanı" sayılıyor.

YAĞLARIN nerede birikeceğine biraz genler, biraz hormonlar ve cinsiyet, biraz da alınan kalorilerin kaynağı karar veriyor. Mesela, fazla yağlar erkeklerde daha çok karında birikirken, kadınlarda kalça ve basende yağ toplanması daha sık görülüyor. İnsülin yüksekliği sorunu olanlarda, şeker hastalığı, hipertansiyon, trigliserit yüksekliği, iyi kolesterol düşüklüğü, kalp damar hastalığı olanlarda da yağlar karın bölgesine yerleşiyor.

Alkol ve tatlı

Alkolden alınan kaloriler fazla olduğu zaman da yağlanma karın bölgesinde oluyor. Son yıllarda kadınlar arasında alkol tüketimi arttı. Bu durum kadınlarda "erkek tipi göbeklenmeyi" yaygınlaştırdı. Özellikle, yaz aylarında akşam üstü ve gece "drink"lerinin (!) artması, göbek bölgesinden kilo alan kadınların çoğalmasına sebep oluyor. Ayrıca, yaz akşamları ve gecelerinde tüketilen kaloriler de fazla oluyor. Akşam üstlerine kokteyl içkilerle başlanıp, gecelere buzlu rakı veya şarapla devam edildiğinde göbeklenmek kaçınılmaz hale gelebiliyor. Bu hatalarla yetinilmeyip yemeğin üstüne dondurmalı bir tatlı yer, karpuzu, kirazı, üzümü, inciri abartırsanız sorun daha da büyüyor. Diğer taraftan kış boyu egzersiz yaparak form tutmaya çalışan birçok kadın, yaz gelince huy değiştirip bütün gün güneşin altında yatıyor. Yani işin içine hareketsizlik faktörü de giriyor.

Biz, vücudun neresinde olursa olsun yağ toplanmasından hoşlanmıyoruz ama söz konusu olan karın-göbek çevresi yağlanmasıysa daha çok korkuyoruz. Korkumuzun nedeni, bu tip yağlanmaların Tip-2 şeker hastalığına, hipertansiyona, kalp damar hastalıklarına hatta kansere yol açtığını bilmememiz. Ayrıca insanlarda bel çevresi kalınlaştıkça, cinsel güç ve bellek de zayıflıyor.

Bel çevresi kalınlaşması yakın zamana kadar yalnızca bir erkek sağlığı problemi kabul ediliyordu. Son yıllarda kadınlar bu alanda da erkeklerle eşitliği sağladılar ve onlar da bir hayli göbeklendiler. Yaz aylarında göbekli kadınların sayısı daha da artıyor. Nedenlerini yukarıda açıkladığımız bu önemli tehlikeyi dikkate almanızda yarar var.

Nasıl önlenecek

Akşam içkileri ya hiç alınmayacak ya da hafifletilecek. (Örneğin buz ve soda eklenmiş beyaz şarapla idare edilecek)

Akşam geç saatlere kadar alkol içilmeyecek.

Öğle saatlerinde alkol alınmayacak.

Akşam yemeklerinde tatlı yenmeyecek.

Akşam yemekleri hafifletilecek.

Yemekten sonra fırsat buldukça yürünecek.

Ertesi sabah sıkı bir yürüyüş ihmal edilmeyecek.

Karpuz, incir, üzüm gibi tatlı meyveler az yenecek.

Sık ve bol su içilecek. Meşrubat tüketimine dikkat edilecek.

Soğuk, şekersiz yeşil çay denenecek.

Uykusuz kalınmayacak.

Bel çevrenizi mutlaka ölçün :
Bel çevresi kalınlaşması kadınlar için de, erkekler için de ciddi bir sağlık riskidir. Bel çevrenizi ayda en az bir kez ölçün. Ölçümlerde elde ettiğiniz değerler, kadınsanız 80 cm, erkekseniz 94 cm'nin altındaysa içiniz rahat olsun. Elinizdeki mezuranın ölçüleri, kadınsanız 80-88, erkekseniz 94-102 cm aralığını gösteriyorsa alarm zilleri çalmaya başlamış demektir: Fazla kilolular kulübüne hoş geldiniz! Eğer ölçüleriniz kadınsanız 88, erkekseniz 102 cm'den fazlaysa artık şişman biri olduğunuzdan hiç kuşkunuz olmasın.

Hangi kadınlar risk altında

Yazla birlikte göbeklenme sorunu aslında bütün kadınları ilgilendiriyor. Ama bazı kadınlar bu konuda daha da dikkatli olmak zorunda. Menopoz dönemi kadınlarında, hormon desteği alanlarda, Haşimoto hastalığı olanlarda, hipoglisemi sorunu yaşayanlarda risk daha yüksek.

Göbek çevresinden yağlanma problemine kanda insülin fazlalığı, tokluk kan şekeri yüksekliği, trigliserit aşırılığı, HDL kolesterol azlığı, ürik asit yüksekliği olan kadınlarda daha sık rastlanıyor. Uyku problemi olanların, depresyon ilacı kullananların daha da dikkatli olmalarında yarar var.

Yaz Meyvelerinin Şifaları-Osman MÜFTÜOĞLU

Yaz meyveleri deyince aklınıza ilk önce hangileri gelir bilmiyorum ama benim aklıma hemen karpuz geliyor. Karpuz yüksek su içeriği, likopen ve betasterol zenginliği, düşük kalorisi ve mineral-vitaminden zengin yapısıyla yaz aylarının favori meyvesi. Bu mükemmel antioksidan kaynağının tam bir C vitamini deposu olduğu bir büyük dilim karpuzun günlük C vitamini ihtiyacının yüzde 80'ini, beta-karoten ihtiyacının ise yüzde 30'unu karşıladığı biliniyor. Beta-karoten ve likopen sayesinde karpuz tam bir cilt yenileyicisi gibi çalışıyor.

Bu iki antioksidan hem cildi besleyip destekliyor, hem de güneş ışınlarından daha az zarar görmenizi ve cildinizin mükemmel bir şekilde bronzlaşmasını sağlıyor. Karpuzdaki betasterol isimli maddenin ise cinsel gücü desteklediğini daha önce yazdık. Bu mükemmel yaz meyvesi ciddi bir potasyum ve posa kaynağı. Karpuz aynı zamanda düşük kalorili bir yiyecek. Yani diyet yapanlar da onu çok seviyor.

Peki karpuzun hiçbir kusurlu yanı yok mu? Elbette ki var. Her güzel şeydeki gibi bazı ufak tefek kusurlar karpuzda da mevcut. Örneğin karpuz glisemik yükü fazla meyvelerin başında geliyor. "Yani kana hızla karışan bir şeker gücüne sahip. Bu nedenle abartılmadan tüketilmesinde fayda var."

ŞEFTALİ POTASYUM VE KİRAZ ANTİOKSİDAN DEPOSU

Sıcak yaz günlerinin lezzetli ve bol sulu meyvelerinden biri de şeftali. Şeftali de neredeyse tıka basa beta-karoten, potasyum ve posa ile yüklüdür. Düşük kalorili ve düşük glisemik yüklü bir meyve olduğundan kilo sorunu olanlara ve diyabetlilere önerilir.

Mevsimi geçmek üzere ama yaz meyveleri arasına kirazı da eklemelisiniz. Kiraz özellikle koyu renginin içine gizlenen antioksidan maddeler ve elajik asit isimli bitkisel kimyasal nedeniyle son zamanlarda müthiş bir popülarite kazandı. Elajik asidin çok etkili bir kanser savaşçısı ve mükemmel bir cilt koruyucu olduğundan kimse kuşku duymuyor.

KAYISI KANSIZLIĞI ÖNLÜYOR

Yaz meyveleri arasında glisemik gücü en düşüğü hangisi diye sorarsanız kayısı cevabını işaretlemenizi öneririm. Bir orta boy kayısı 10 kalori civarında ve glisemik yükü 50'nin altında. Bu, kayısının hem düşük kalorili, hem de düşük glisemik yüklü bir meyve olduğunu gösteriyor. Diyet yapıyorsanız meyve seçimlerinize kayısı eklemeyi unutmayın. Kayısıda bol miktarda beta-karoten ve likopen var. Likopen özellikle kayısının pembe kırmızı bölümlerinde yer alıyor. Sarı rengi arttıkça beta-karoten oranı da yükseliyor.

Kayısıda potasyum miktarı muzdan daha da fazla. Posa içeriği yönünden de muzu aratmıyor. Bu nedenle kabızlık sorunu çekenlere ısrarla kayısı tavsiye ediliyor. Kayısı aynı zamanda güçlü bir demir deposu. Özellikle periyodik dönemlerinde fazla miktarda kan kaybeden kadınların, demir yetmezliği sorunu çekenlerin, genç kızların, hamile annelerin kayısıyı sofralarından eksik etmemesinde yarar var. Biz kurutulmuş kayısıyı da taze kayısı kadar el üstünde tutuyoruz. Kurutma sürecinde kullanılan sülfit gibi bazı maddelere alerjisi olanlara güneşte kurutulmuş kayısıyı tavsiye ediyoruz.

KAVUN VE ELMA KOLESTEROLÜ AZALTIYOR

Kavuna gelince... Kavun da tam bir beta-karoten ve potasyum deposu. Ayrıca posadan da çok zengin. C vitamini ve potasyum yönünden de güçlü. Kavunun bağırsak kanserini önlemede, kabızlıkla mücadelede ve kolesterol seviyesini kontrolde faydalı olabileceğini gösteren çok sayıda bulgu var. Orta boy bir elmanın 50-80 kalori enerji değeri var. Posadan zengin ve tokluk hissi sağlayıcı yapısı nedeniyle elma mükemmel bir diyet desteğidir. Bir orta boy elmada neredeyse 4-5 gr posa vardır. Bu bir günde almanız gereken miktarın beşte birini karşılar. Elmada kolesterolü azaltan bitkisel steroller ve pektin maddesi de bol miktarda bulunuyor. Pektinin özellikle kalın bağırsak kanserine karşı da koruyucu olduğu düşünülüyor. Kısacası 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel'den öğrendiğim İngiliz atasözünün geçerliliği gittikçe artıyor: Günde bir elma giren eve doktor girmez!

YABAN MERSİNİ TEFLON ETKİSİ YAPIYOR

Yaz meyvelerinin arasına kırmızı yaban mersinini de koymayı ihmal etmeyin. Bu mükemmel antioksidan deposuna ayı üzümü veya keçi yemişi diyenler de var. Yaban mersini idrar yolu enfeksiyonlarının en önemli etkeni e.coli bakterilerinin idrar yollarına yapışmasını engelliyor. Yani bu meyvenin veya suyunun idrar yollarında bir çeşit "teflon etkisi" yarattığı kabul ediliyor. Özellikle sık idrar yolu enfeksiyonu geçirenlere saf yaban mersini suyu özellikle tavsiye ediliyor. Yaban mersininin etkin bir antioksidan korunma sağladığını da bir kenara not edin.

SAÇ NEDEN DÖKÜLÜR-Osman MÜFTÜOĞLU

Saç dökülmesi yaygın ve sık görülen bir sağlık sorunu haline geldi. Neredeyse saçlarından şikayet etmeyen, saç dökülmesinden yakınmayan kimse kalmadı.

Hemen belirtelim, sakın korkmayın! Yaşamınızın herhangi bir döneminde bu sorunu siz de yaşayabilirsiniz. Araştırmalar saç dökülmesinin kadınlarda erkeklerden daha sık görüldüğünü, 20 yaşın üzerindeki her kadının yaşamının herhangi bir döneminde saç dökülmesi nedeniyle tıbbi yardıma ihtiyaç duyduğunu gösteriyor.

SAÇ DİBİNDEN BESLENİR DIŞARDAN TEMİZLENİR

Saçın esas maddesi keratindir. Saçlarınızı beslemek, sağlıklı ve parlak saçlara sahip olmak istiyorsanız şu kuralı hiçbir zaman unutmayın: Saçlar sadece kökünden besleniyor. Saçlarınızı daha iyi beslemek için işe doğru ve dengeli bir beslenme planı ile başlamalısınız. Saç bakımı ürünleri saçın yıpranmış görüntüsünde kısa süreli değişimler dışında pek yarar sağlamaz. Bu ürünlerle saçlarınızı daha temiz ve bakımlı tutabilir, dış etkilerin oluşturduğu yıpranmanın sonuçlarını bir süre gizleyebilirsiniz. Saç bakım ürünleriyle saçınıza sadece bir dış bakım sağlayabilirsiniz.

Bir kez daha hatırlatalım: Saçınız için gerekli olan besin unsurları saça sadece kan yoluyla ulaşabilir. Besin unsurlarını ise ya doğal besinler ya da besin destekleriyle sağlayabilirsiniz.

Saç dökülmelerinin hormonal, metabolik, mikrobik pek çok sebebi var. Eğer saç dökülmenizin bir problem haline geldiğini düşünüyorsanız, sorunun kaynağını araştırın. Demir, çinko, biotin veya başka bir besin unsurunun yetersiz alımıyla ilişkili olup olmadığını öğrenin. Yanlış planlanmış, dengesiz ve çok düşük kalorili diyetlerin de saçınızı dökebileceğini unutmayın. Sorunu, saçlarınızın ihtiyaç duyduğu vitamin, mineral ve proteinlerin saçınıza yalnızca kan dolaşımıyla ulaşabileceğini unutmadan çözmeyi deneyin.

Saçlarınızın dökülmesi beslenmenize ilişkin sorunlardan kaynaklanıyorsa, kalsiyum, çinko, selenyum gibi minerallerin; paraaminobenzoik asit, keratin, sistin ve tiyamin gibi besin unsurlarını ihtiva eden bazı besin desteklerinden de faydalanmaya çalışın. Saç dökülmesi psikolojik nedenlerden, hormonal dengesizliklerden de kaynaklanabiliyor. Eğer basit tedbirlerle soruna bir çözüm bulamıyorsanız bir dermatoloji uzmanından yardım istemelisiniz.

SEKS GENÇLEŞTİRİR Mİ?-Osman MÜFTÜOĞLU

Geçen pazar tavla oynarken arkadaşım enteresan bir soru sordu: Sık seks yapmak kilo kaybına yol açar mı?
Üşenmeyip küçük bir araştırma yaptım! Eğer bu sorunun cevabını siz de merak ediyorsanız yazıyı dikkatle okuyun. Ben ilk bilgileri şimdiden vereyim. Seks zayıflatmasa da gençleştiriyor!

Çoğumuz egzersizi yeni hayatın bize dayattığı trendlerden biri gibi düşünüyoruz. Bu ciddi bir yanılgı. Egzersiz yaparak (ya da aktif bir hayat sürerek) modern hayatın bize kaybettirdiği hareketliliği yeniden kazanmaya, hareket etmek üzere tasarlanmış olan vücudumuzu 100-200 yıl öncekiler gibi forma sokmaya çalışıyoruz. Yani kaybettiğimizi yeniden bulmaya çalışmak gibi bir durum söz konusu. Çünkü yeni hayat ulaşım araçlarını arttırarak ve hareket etmeyi azaltacak teknolojiler geliştirerek bizi hiç farkına varmadan tembel, pısırık, uyuşuk insanlar haline getirdi. En azından bu nedenle egzersizi bir trend, moda ya da dayatma gibi düşünmemelisiniz.

45 DAKİKA EGZERSİZ ŞART DEĞİL

Yıllar önce yapılan ciddi bir çalışma JAMA isimli ünlü tıp dergisinde yayınlandığında fazla ilgi çekmedi. Araştırmaya göre çoğu Amerikalının egzersiz yapmamasının başlıca nedeni eksik bilgilenmeydi: Çoğu insan egzersizden işe yarayacak bir sağlık yararı sağlayabilmek için her seansta en az 1-2 saat harcaması gerektiğini düşünüyordu. Bu düşünce son yıllarda bizim ülkemizde de yaygınlaştı. Herkes egzersizden faydalanabilmek için en az 40-45 dakika ve üzerinde aralıksız aktivite yapması gerektiğini düşünüyor. Çoğunun iş programları ya da yaşam tarzları buna yer vermeyi imkánsız hale getirdiğinden -biraz da bunu bahane ederek- egzersiz yapmıyor.

20-30 DAKİKA YETİYOR

Oysa ortalama bir fiziksel faaliyeti günde 2-3 kez 15-20 dakika yapmak bile egzersizin getireceği fiziksel ve ruhsal iyileşmeyi sağlayabiliyor. Yani her gün mutlaka 35-40 dakikanın üzerinde yürümeniz, yüzmeniz veya koşmanız ya da her gün bir-iki saatinizi üyesi olduğunuz bir kulübe ayırmanız şart değil. Günlük programlarınızı bozmayıp, işinizi gücünüzü aksatmadan gün içinde kısa egzersiz uygulamaları yapmanız da işe yarıyor. Biz ve bizim gibi düşünenler, her gün sadece yarım saat yürümenin bile bedensel ve ruhsal alanda inanılmaz farklar yaratabileceğini biliyoruz.

Eğer egzersizin kalıcı veya en azından uzun süreli olmasını istiyorsanız, en iyi yolun onu kısa süreli ama sık sık yapmak olduğu anlaşılıyor. Çünkü düzenli egzersiz yaparak her gün harcayacağınız 100-150 kalorinin bile -mesele sadece kilo kaybı veya yağ yakmak değildir- ömrü uzattığı, kan basıncını dengelediği, şekeri ayarladığı, kötü LDL kolesterolü azaltıp iyi HDL kolesterolü yükselttiği, dengeyi, belleği, cinselliği desteklediği artık herkes tarafından biliniyor. Düzenli olarak her gün yarım saat yürümenin meme veya prostat kanseri riskini, hatta kolon kanseri riskini, % 20-40 oranında azalttığı anlaşılıyor. Düzenli egzersiz yapanların daha uzun yaşadıklarını sağlıklarının daha iyi olduğunu, daha iyi uyuduklarını gösteren bulgular var.

SEKS DE EGZERSİZ DE HAYATI UZATIYOR

Kısacası egzersiz yapmak demek gençleşmek, dinçleşmek, sağlığı daha kolay yönetmek demektir. Bunun için de her gün canınız çıkarcasına yoğun egzersiz yapmanız gerekmiyor. İşin aslı egzersiz yapmak kelimesini fiziksel faaliyeti arttırmak şeklinde düzeltmekten geçiyor. Çünkü beden taksimetreniz ve biyolojik kayıt cihazlarınız, çıktığınız merdiveni de, yürüdüğünüz yolu da, ofiste attığınız odalar arası turları da bir bir kaydediyor.

Egzersiz sadece kaslarınızı şişirip ruhunuzu kasmak için gerekli olan özel ve süslü bir süreç değildir. Sıradan bir fiziki faaliyetin bile vücudunuzu ve ruhunuzu gençleştireceğini unutmayın. Fırsat buldukça yürüyün, yüzün, bisiklete binin, evde temizlik yapın, bahçeniz varsa çimleri biçin, budama yapın, boş zamanlarınızda evinizi kendiniz onarın, hafta sonlarında yürüyüşe çıkın, parkları turlayın. Fırsat buldukça tenis, golf ya da halı sahada futbol oynayın. Ama ne yapın yapın hareketsiz tembel biri olmayın.

Seksersiz işe yarıyor mu?

Seks ve egzersiz ilişkisini araştırıp bu ilişkiyi "seksersiz" diye tanımlayanlar bile olmuş. Seks yapmanın ne kadar egzersize bedel olduğuna, kaç kalori harcattığına ise henüz tam bir yanıt veren olmamış. Bu biraz cinsiyete, seksin süresine, hızına, kullanılan pozisyonlara bağlı gibi de görünüyor. Yani herkesin seks süresinde harcadığı kalori farklı oluyor. Toplam bir ortalama değer verenler de yok değil. Bazıları bir seks süresinde 75-100 kadar kalori harcandığını tahmin etmiş. 1950'lerde yapılan ünlü bir cinsel araştırmada ise (Masters ve Johnson) erkek ve kadınların orgazm başına 7 ila 25 kalori harcadıkları tespit edilmiş. Bu konuda fazla bir bilgi de mevcut değil.

Kadınlar kalite erkekler skor peşinde

Düzenli ve sık seks yapanların daha sağlıklı olduklarını düşündüren bulgular var. Uzmanlara göre seks ile elde edilen mutluluk sağlığı olumlu yönde etkiliyor. Seks yaparken kadınlar kaliteye, erkekler sıklık ve sayıya önem veriyor! Yani cinsel mutluluk erkeklerde seksin sıklığı, kadınlarda ise kalitesi ile ilişkilendiriliyor. Daha fazla ve daha kaliteli seksin bağışıklık sistemini güçlendirdiği, stresi azalttığı, kalp damar yaşlanmasını yavaşlattığı, uykuyu derinleştirdiği, evliliği veya arkadaşlığı daha güçlü hale getirdiği anlaşılıyor.

Düzenli ve kaliteli seks sağlığın doğal bir parçası. Kendinizi daha güçlü ve iyi hissetmek istiyorsanız daha iyi bir cinsel yaşamınız olmalı. Seksin pek çok konuda faydalı olduğu anlaşılıyor ama mevcut veriler kilo kontrolünde pek işe yaramayacağını düşündürüyor.

OMEGA SÖZLÜĞÜ-Osman MÜFTÜOĞLU

Omega yağlarının üç çeşidi var.

Omega-3 yağları bunların en önemlileri. Omega-3’ten zengin yiyeceklerin başında balık yağı, ceviz, keten tohumu, kabak çekirdeği ve semizotu gibi kalın yeşil yapraklı sebzeler geliyor. Balık yağı en etkili ve güvenilir kaynak olarak kabul ediliyor.

Omega-6’dan zengin yiyecekler arasında ilk sıraları pamuk, ayçiçeği ve mısır özü yağları alıyor. Yani mutfağınızda kullandığınız bitkisel yağlar aslında tıka basa omega-6 ile dolu. Omega-6 kapsüllerine boşuna para ödemeyin dememin nedeni de bu!

Omega-9’dan zengin yiyeceklere gelince... Zeytinyağı bu grubun en önemli besini. Fındık ve kanola yağında da omega-9 yağı bulunuyor. Bir zeytin cenneti olan ülkemizde omega-9 içeren kapsüllere para ödeyip ilaç niyetine yutmanın bir anlamı kalmıyor, günde 1-2 çay kaşığı zeytinyağı yemek bile omega-9 kazanımınız için yeterli.

Omega-6 yağlarının fazlası faydalı değil. Bu yağların iltihabi süreçleri tetiklediği hücre çoğalmasını hızlandırdığı pıhtılaşma süreçlerini çabuklaştırdığı biliniyor. Yani bu yağlar gereğinden fazla alındıklarında pıhtı yapısı iltihap tetikleyici kanser yapıcı fonksiyonlar üstlenebiliyor.

Omega-3 yağları ise faydalı özelliklere sahip. Bunlar omega-6 yağlarının olumsuz etkilerini mükemmel bir biçimde dizginleyebiliyor. Yani kanseri önlemede kanı inceltmede iltihabi süreçleri baskılamada son derece etkililer. Bu nedenle beslenme planlarımızı yaparken mümkün olduğu kadar omega-3 kazanımımızı arttırmamızda fayda var. Son yıllarda yaşadığımız pek çok sağlık probleminin omega-3/omega-6 dengesinin bozulması, yani omega-3 kazanımımız azalırken omega-6 kazanımımızın artmasıyla ilgili olması muhtemeldir.

Omega-3 desteğini kimler almalı?

Omega-3 yağlarının damar sağlığına önemli katkılar yaptığı doğru. Bu mucize yağlar kanı inceltmekte ve damar sertliği süreçlerini yavaşlatıyor. Bana göre omega-3 desteklerini öncelikle damar riski yüksek kişilerin kullanmasında fayda var. Özellikle trigliseridi yüksek, iyi kolesterolü düşük olanların, aile hikayesinde erken yaşta kalp krizinden ölümlere sık rastlananların damarlarını korumak amacıyla balık yemedikleri günlerde omega-3 desteği almaları uygun olur. Omega-3 yağlarının belleğe de iyi geldiği biliniyor. Hamilelerin, yeni doğan ve büyüme çağındaki çocukların, gençlerin, bellek problemi başlayan yaşlıların da omega-3 desteğinden faydalanmaları söz konusu olabilir. Omega-3 destekleri kalp ritim bozukluğu olanlara, eklem problemi olanlara, hatta kilo problemi yaşayanlara bile tavsiye edilebilir. Burada dikkat edilmesi gereken birkaç önemli nokta var: Kullandığınız omega-3 kapsüllerinin saf olup olmadığının, yani yeteri kadar omega-3 yağı içerip içermediklerine dikkat edin. Omega-3 yanında, omega-6 ve omega-9 içeren desteklerle birlikte olanları daha pahalıdır, bunlara gereksiz yere fazladan para ödemeyin. Bazı omega-3 yağları ağır metallerle (cıva, kurşun, katmium) kirlenmiş olabilir; temiz, onaylanmış omega-3 kapsülleri kullanmaya çalışın. Bitkisel omega-3 kapsülleri (keten tohumu yağı gibi) yerine balık yağından elde edilen omega-3’leri tercih edin.

Bazı kişiler neden kilo veremez?-Osman MÜFTÜOĞLU

Bazı kişiler neden kilo veremez?

Kilo vermek daha az kalori almak ve daha çok kalori harcamakla ilgili bir çabayı gerektirir ama bazıları bu çabaya rağmen bir türlü kilo veremez. Bu kişilerde sık görülen ortak bazı noktalar var: Tiroid hormonu yetersizliği olanlarda kilo vermek güçleşiyor. Polikistik over hastalığı ve bu nedenle insülin direnci sorunu yaşayan genç kızların da kilo vermeleri kolay olmayabiliyor. Antipsikotik ilaçlar ve depresyon ilaçları arzu edilen düzeyde kilo kaybını engelleyebiliyor/ Kanda insülin hormonunun yüksekliği nedeniyle insülin direnci gelişenlerde özellikle sık tekrarlayan açlık atakları olduğunda kilo vermek zorlaşabiliyor. Testosteron hormonu azalan erkekler kilo vermede zorlanıyor. Alkol kullanmayı sürdürenlerin kilo vermesi de oldukça güç. Farkına varılmamış bir böbreküstü bezi hastalığı varsa böbreküstü bezleri fazla miktarda kortizol üretiyorsa, kilo direnci ortaya çıkabiliyor. Öğün atlayan az su içen uyku sorunları olan stres seviyesi yüksek bulunan kişilerde de kilo direnci ile sık karşılaşılıyor.

PROTEİN TOZLARI KAS YAPAR MI-Osman MÜFTÜOĞLU

Protein tozları kas yapar mı?

“Kas yapmak” sağlıklı yaşam sözlüğüne yeni giren deyimlerden biri ve PROTEİN TOZLARI KAS YAPAR MImuhtemelen de en çok suiistimal edilen konulardan. Çünkü konu kas yapmak olduğunda bilimsel dayanaktan uzak mesnetsiz tavsiyelerden geçilmiyor. Bu mesnetsiz ve bana göre faydasız tavsiyelerden biri de protein tozları kullanılarak kas yapmaya çalışmak. “Ağır direnç egzersizleri yapan birinin kas miktarını arttırmaya katkıda bulunması için ek bir protein desteğine ihtiyacı var mı, proteinli besinleri daha fazla yemesi gerekiyor mu?” sorusu uzun zamandır gündemde. Beslenme uzmanları ve metabolizmacılar bu soruyu genellikle gerekmez diye yanıtlıyorlar. Ve ekliyorlar: “Çok arzu ediyorsanız protein kazanımınızda %20-25’lik bir artış yapabilirsiniz.” Bunun anlamı yoğun direnç egzersizleri yapıyorsanız kas geliştirme ve vücut şeklinizi geliştirme çabası içindeyseniz et, et ürünleri, balık, tavuk, süt, süt ürünleri, yumurta gibi hayvansal proteinlerden biraz daha fazla ve sık faydalanmanızdır. Son zamanlarda kullanımı artan protein tozlarına vereceğiniz parayı proteinden zengin doğal yiyeceklere harcamanız daha doğru. Hem gerçek ve saf protein kazanırsınız, hem de bazı kimyasalların vücudunuza girmesine engel olursunuz.

Egzersiz danışmanları ve hocalarından bir ricam var: Lütfen beslenme konusunu beslenme uzmanları ve ilgili doktorlara bırakın. Protein tozu ve karnitin tavsiyelerinizden vazgeçin!