Hangi Soruna Hangi Besin Faydalı-Dr.Howard MURAD

AKNE
Ne Yemeli ?
Parlak kırmızı ve oranj meyve – sebzeler beta karoten içerdikleri için vücudun A vitamini eksikliğini onarırlar. L.A. Dermotoloğu Dr. Howard Murad, ayrıca yeşil yapraklı sebzelerin B6 Vitamini açısından zengin olduğunu ve ciltte oluşan kabarıklıkları azalttığını söylüyor. Bununla beraber, sivilce oluşumunu da azaltmış olurlar.

Sakınılması Gereken Yiyecekler
Aşırı tuz tüketimi, karides ve çeşitli yosunlar ciltteki yağ bezelerini uyardıkları için gözeneklerin tahriş olmasına sebebiyet verebilir. Ayrıca bilinenin aksine saf çikolata akneye neden olmaz fakat tatlı tüketimi sonucundaki şeker alımının artması akne oluşumuna neden olur.

KIRIŞIKLIKLAR
Ne yemeli ?
Çilek gibi canlı renkli meyveler, gençleştirici C vitamini, cildi koruyucu kolajenler ile antioksidanlar içerir. Amerikalı dermatolog Nicholas Perricone, somon ve istakoz gibi turuncu deniz ürünlerinin, C ve E vitaminlerinden daha güçlü bir antioksidan olan, astaksantin içerdiğini söylüyor.

Sakınılması gereken yiyecekler:
Perricone, kolajen oranını yükselterek sarkmalara neden olabilecek şeker alımını dengelemek için tarçın (1/8 çay kaşığı alınması kan sekerinizin iki hafta süreyle düşürür) yenmesini tavsiye ediyor. Bouman, fazla demir almanın kırışıklıklara neden olabileceği belirtiyor.

İNCE VE GÜÇSÜZ SAÇLAR
Ne yemeli:
Brandt, biotin bakımından zengin yiyeceklerin (koyu yeşil yiyecekler ve et) saçların daha güçlü ve hızlı büyümesini sağladığını belirtiyor. Saç proteinden oluşur. Bu yüzden bezelye ve yumurta gibi yiyecekler sağlıklı gelişim için çok önemlidir. Zeytinyağında bulunan squalene maddesi saçın nemini korumasında yardımcı olur.

Sakınılması gereken yiyecekler:
Eğer saçlarınız inceliyorsa, bu sorunu arttıracak yüksek miktarda A vitamini içeren gıdalardan kaçınmanızı tavsiye ediyor. Fakat badem gibi kabuklu yemişleri yemelisiniz. Çünkü içlerinde derinin tahriş olmasını ve saçların incelmesini engelleyen çinko bulunur.

CANSIZ CİLT
Ne yemeli:
Amerikalı Dermatolog Howard Murad'a göre yeşil ve turuncu sebzeler vücudun A vitamini seviyesini yükseltir, bu da cilt hücrelerini güçlendirerek tenin daha canlı ve parlak olmasını sağlar. Murad, soya fasülyesi ve yer elmasının içerdiği bitkisel östrojen sayesinde cilde parlaklık verdiğini belirtiyor. Dr. Perricone ise bunlara ek olarak , çilek yemenin gözeneklerin daha küçük görünmesini sağlayacağını belirtiyor.

Sakınılması gereken yiyecekler:
Baharatlar, sarımsaklar ve soğanlar kan dolaşımını hızlandırır ve sağlıklı bir görünüş sağlar. Ancak fazla tüketilmesi yüzünüzde kızarıklığa yol açabilir. Besinlerin emilmesini engelleyerek cildi soluklaştıran şeker, kafein ve kızartılmış yemeklerden uzak durulmasını tavsiye ediliyor.

SELÜLİT ÇÖZÜMÜ-Dr. Howard MURAD

Hollywood'un en ince vücutlu yıldızlarını bile etkileyen selülit problemi 100 kadından 90'ının ortak kabusu.

Dünyanın en ünlü dermatologları arasınra gösterilen Dr. Horward Murad'a göre; selülitlerle baş edebilmenin en etkili yolu kapsamlı bir program uygulamak. Dr Murad'ın selülit problemine özel kitabından size rehberlik edecek önemli noktalar aşağıda.....

Selülik probleminde etkili sonuç almak için ne yapmalıyız?

Cevabı aslında çok basit. Dr. Murad' a göre erkili bir sonuç için, sadece kremlele yetinmeyip, beslenmemize dikkat etmeli, düzenli egzersiz yapmalı ve daha az stresli bir yaşam biçimiyle, kapsamlı bir program uygulamalıyız. Çünkü selülit, hormonal değişimler, genetik yatkınlıki dolaşım bozukluğu, stres, dengesiz beslenme gibi bir çok etkenin sonucunda ortaya çıkan bir cilt problemi.

Adım Adım Selülilere Çözüm Programı

1. Hedeflerinizi yazın ve kafanızda hayal edin.
2. Selülitlerinizi değerlendirip derecesini tanımlayın.
3. Beslenmenizi inceleyin. Alışverişe gidin. Selülitleri önleyecek yiyecekleri olabildiğince fazla tüketmeye çalışın ve zararlı yiyecekleri hayatınızdan çıkartın.
4. Sabah-akşam günde iki kez selülit kremlerinizi mutlaka uygulayın.
5. Düzenli egzersiz yapın. Bol bol yürüyün.
6. Stresi azaltmak için yaşam şeklinizi değiştirmeye çalışın.
7. Bol bol su için.

Sizin Selülitiniz hangi seviyede?

1. Derece : Dışarıdan belli olmayan sıkıldığında görünen.
2. Derece : Cildin yüzeyinde sıkılmadan belli belirsiz çukurlanma görünen.
3. Derece : Dışarıdan ileri derecede çukurlanma ve çökme görünen.
4. Derece : Bariz çukurlanma ve çöken bölgelerde çizgilenme görünen ve zaman zaman ağrı yapan.

Uzak Durulması Gereken Yiyecekler :

• Yağlı kırmızı et, sosis, söğüş etler vs.
• Kümes hayvanları ve balığın kızarmış hali
• Kızarmış yiyecekler (sebzeler dahil)
• Tam yağlı yoğurt, süt
• Şeker, şekerle tatlandırılmış meyve jöleleri ve reçeller
• Soda ve kola (şekerli ya da şekersiz), meyve suları
• Konserve sebzeler (domates ürünleri dışında)
• Beyaz ekmek, beyaz makarna, beyaz pirinç, krakerler, beyaz veya işlenmiş undan yapılan unlu gıdalar, rafine baklagiller
• Tereyağı, mayonez

Tüketilmesi Gereken Yiyecekler :

• Fasulye, mercimek, bezelye
• Soyalı yiyecekler (soya fasulyesi, tofu)
• Tavuk, hindi (derisiz), balık (fırında, ızgara)
• Yumurta beyazı
• Soya sütü (kalsiyum eklenmiş), yağsız süt
• Yağsız sade yoğurt veya soya yoğurdu
• Keten tohumu
• Tüm meyve ve sebzeler
• Kuru meyveler, yemişler
• Zeytinyağı

Dr. Murad diyor ki;

Selülit, yaş ve kilodan bağımsız olarak kadınların %90’ını, çatlaklar ise; ergen yaştaki kadınların %70’ini ve hamile kadınların %90’ını olumsuz yönde etkiler. Selülit ve çatlaklar artık hayatın kaçınılmaz birer parçası değil.

“Araştırmalarım gösteriyor ki; selülit ve çatlakları tedavi etmek istiyorsak, yağ yakmaya değil cildi onarmaya odaklanmamız gerekiyor. Sadece cildin ihtiyacı olan nemlendirici ve hücre koruyucu besinleri alarak cildimizi onarabilir, nemlendirebilir ve canlandırabiliriz; inatçı yağ hücrelerini bu sayede cildin yüzeyinden geri iterek görünmez olmaya zorlayabilir ve orada kalmalarını sağlayabiliriz.”

GENÇ KALMA-ELİF GÜVELOĞLU

Genç kalmanın sırrı Omega 3 küründe

Omega 3, bazı seçkin besinlerde bulunan ve hücre yenilenmesi dahil birçok önemli fonksiyonu olan bir yağ asidi ve cilt dostudur.

Cildi içten nemlendirir, yeniler, cilt altı bağ dokusunun temel taşları olan kollajen ve elastini korur böylece yaşlanmayı geciktirir. Ancak Omega 3'ten yeteri kadar faydalanabilmeniz için onu hem içten hem dıştan kullanmanız gerekir. Omega 3 içeren gıdaların düzenli ve çeşitli olarak her gün tüketilmesi hem sağlığınız hem cildiniz için çok önemlidir. Antiaging kürlerinde de önerdiğim bu uygulamanın sonuçları ancak düzenli kullanımda yüz güldürüyor.

Cilt dostu besinlerde balık çok önemli...

İdeal omega 3 alımı, haftada 7 gramdır ve bu miktar haftada 2 kez balık yanında 1 avuç ceviz ve 1 çorba kaşığı keten tohumu alınarak da karşılanabilir. Sağlıklı ve pürüzsüz bir cilt için haftada en az bir kez balık yemelisiniz. Uskumru, somon, hamsi, ton balığı, alabalığı ve türlerini özellikle tavsiye ediyorum.
Eğer yeterli deniz ürünü alamıyorsanız veya sıkı vejeteryansanız çözümü var: İşte 150 gram somona eşdeğer omega 3 kaynakları;

- 2 yemek kaşığı ceviz yağı (soğuk pres yöntemi ile elde edilmiş)
- 2 yemek kaşığı sızma zeytinyağı
- 2 yemek kaşığı soya fasulyesi yağı (soğuk pres ve organik)
- 3 yemek kaşığı keten tohumu
- 4 yemek kaşığı ceviz
- 1 fincan soya fasulyesi (çiğ ağırlık)
- 2000 mg balık yağı hapı

Bunların hepsini tek tek yazılan dozlarda almanız gerekmiyor, beslenme biçiminize göre her birinden bir miktar gün içine tüketebilirsiniz.

Omega 3 maskesiyle gelen gençlik...
Besinlerle alacağımız gibi Omega 3'ten maske olarak da faydalanabiliriz. Omega 3'ü maske olarak yüzümüze uygulayıp faydalarından maksimum derecede istifade edebilirsiniz. İşte size temiz bir cilde uygulayabileceğiniz

Omega 3'ten zengin bir maske formülü;
- 1 çay kaşığı zeytinyağı
- 1 çay kaşığı sızma zeytinyağı
- 1 çay kaşığı ceviz yağı
- 1 çay kaşığı soya yağı (soğuk pres, organik)
- 1 çay kaşığı keten tohumu yağı

Bunların dilerseniz hepsini, dilerseniz bulabildiklerinizi iyice karıştırıp temiz cilde uygulayın. Yarım saat bekletin ve maden suyuyla silin. Alerjik bünyeye sahip olanlar, ceviz yağını dikkatli kullanmalı.
Sağlıklı ve güzel kalın.

Dr.Elif Güveloğlu

KAŞ VE KİRPİKLERE BİTKİSEL DESTEK-ELİF GÜVELOĞLU

Kaş ve kirpiklere bitkisel bakım yöntemleri

Kaşlar ve kirpikler, yüz hatlarına kimlik kazandırdığı kadar, sağlığımızın da aynasıdırlar aynı zamanda.

Özellikle soğuk ve ayaz kış aylarında, saç ve cildimiz gibi, kaş ve kirpiklerimiz de hasar görür. Bu olumsuz hava koşullarında makyajın da rolü büyüktür. Her gün makyaj yapanların özel bir onarım programı uygulaması gerekir. Çünkü hem makyaj malzemelerinin, hem temizleyicilerinin kimyasal etkileri zamanla ciddi bir yıpranma yaratır. Bu yıpranma da istenmeyen kötü sonuçlara yol açar. Eğer bütün bunların sonucunda, yeterli ve doğru bir bakım yapılmazsa kaş ve kirpiklerimizin azalması kaçınılmaz olacaktır. Çoğumuz, hasar gören saç ve cildimiz için değişik bakım ürünleri-yöntemleri uygularız ama kaş ve kirpiklerimizi çoğu zaman ihmal ederiz. Oysa saçlar gibi onlar da düzenli bir bakım gerektirir. Kaş ve kirpik bakımında bazı kozmetik ürünlerin dışında, özellikle bitkisel yağlar kullanılmalıdır. Hasar görmüş kaş ve kirpikler için kullanılacak bitkisel yağlar, nemlendirici etkilerine iyi cevap verirler. Göz ve göz çevresi kıllarına uygulanan doğal bakım, onları daha sağlıklı kılar ve şekil olarak göz alıcı hale getirir. Öyle ki, maskara ve kaş kalemine bile gerek kalmayabilir!

Kaşları güzelleştiren yağlar


Hint yağı ve tatlı badem yağı; kaş ve kirpikler için zararsız mükemmel nemlendiricilerdir. Yalnızca nemlendirmekle kalmaz aynı zamanda onları beslerlerde. Kirpiklerinizin doğal rengini ortaya çıkarmakta da çok marifetlidirler. Hint yağ; Hint yağı ağacının tohumlarından elde edilen zengin, kayganlaştırıcı ve yumuşatıcı bir yağdır. Dudak bakımında da kullanılır. Tatlı badem yağı; badem ağacının tohumlarından sıkılır, nemlendirici ve besleyici etkileri vardır. Ancak şuna dikkat çekmek isterim: Acı badem yağı gözler için zararlıdır, kullanılmamalıdır.

Banyo sonrası maske :

1 çay kaşığı Hint yağı
1 çay kaşığı tatlı badem yağı

Yukarıda ki yağları iyice karıştırın, temiz bir pamuklu kulak çöpünü bu yağa daldırın ve özellikle banyo sonrası, kaşlara ve daha sonra göz içine ve göz çevresi cildine değdirmeden kirpiklere uygulayın.

Dikkat : Göz çevresi cildine değdirmemeye çalışınız.
Açıklama : Bir saat kalması yeterlidir.

İşlem sonunda gül suyu ile temizleyin. Gül suyu temizlerken nemlendiren ve onarıcı bakım yapan bir üründür. Sağlıklı, mutlu ve güzel kalın.

Elif GÜVELOĞLU

CİLDİ CANLANDIRMA-ELİF GÜVELOĞLU

Canlandırıcı fırça darbeleri ile CANLANIN...
Cildi gerginleştiren, canlılık kazandıran, lenf dolaşımını artıran çok basit ve ucuz bir tekniktir kuru fırçalama. Bu teknik, hücrelerimizdeki artık maddeleri özel bir sıvı içerisinde alıp götüren damar ağı olan lenfatik sistemi harekete geçirir. Toksin atımı lenfatik sistemde başlar. Ancak bu sistem gün boyu ayakta sabit kalmak veya oturmakla durağanlaşabilir. Özellikle kış aylarından çıkmış, yorgun, pul pul dökülen ciltler için doping etkisi sağlar fırça darbeleri.

KAHVEDEN BİLE ETKİLİ

Kuru ciltler için çok etkili olan Cildi Canlandırmabu uygulamaya düzenli devam edildiğinde, düzgün, ipeksi bir cilt hayal değildir. Özellikle sabah uygulandığında, ciltteki kan dolaşımını o kadar iyi uyarır ki, bazen bir fincan sabah kahvesinden bile etkili oluyor. Gün boyunca ter yoluyla, cildimizden bazen 500 gramı bulan atık madde atılır. Cildimiz yalnızca dış ortama karşı örtü görevi yapmakla kalmaz, aynı zamanda çok etkin bir detoks organıdır da. Vücuttaki toksinlerin yaklaşık üçte birini atabilme kapasitesine sahiptir. Bu toksinleri atarken bunların bir kısmı ciltte kalır. Taa ki duş alana kadar. Ancak, o arada da ciltte kuruluk ve pullanmaya sebep olurlar. Hele bir de gözeneklerimizi, sıkı giysiler, alüminyum içeren ter önleyiciler, pudralı deodorantlar ve gözenek tıkayıcı maddeler içeren nemlendiricilerle tıkamışsak, bu etki daha da zarar verici hale gelir. Zamanla bu artıklar, cilde gömülür ve onun bir parçası haline gelir. Cilt de soluk, donuk, yer yer pullanmış, kabuklanmış, siyah noktalı ve bazen sivilceli bir görünüm alır. Cilt üzerinde ölü bir tabaka varken kullandığınız nemlendiriciler de etki etmez. En iddialı nemlendiricilerin bile işe yaramadığını görürsünüz.

Peki, kuru fırçalamayı nasıl yapacağız?

Bu işlem cilt kuruyken uygulanır, ıslak veya yağlı olmaması gerekir. Tercihen duştan önce yapılmalıdır. Bu iş için doğal bitki liflerinden yapılmış yumuşak bir fırça gereklidir. Bütün vücudunuzu yaklaşık 10 dakika yumuşak fırça darbeleriyle fırçalayacaksınız. Ancak çok kuvvetli ve tahriş ederek fırçalamamanız gerekiyor. Hele ilk uygulamada ve her uygulamanın başlangıcında daha da nazik olmalısınız. Asla cildi kızartana kadar devam etmeyin. Dairesel hareketler en uygunudur. Lenf akımına yardımcı olmak için fırçalamaya uçlardan başlayıp, kalbe doğru devam ettirmek gerekir. Önce ellerden başlayın (parmak aralarını unutmayın), kollar, koltuk altları, boyun, gövde, karın ve yanlarla devam edin. Daha sonra ayaklardan başlayıp bacaklara çıkın.Yüzünüzü en sona bırakın. Bitirdiğinizde kan dolaşımınızdaki canlanmayı, hatta bazen kaybolan pullanmaları görebilirsiniz. Bu fırça darbelerinden sonra şu karışımla cildinize masaj yapın:

ÇOK ÖZEL BİR KARIŞIM

Bir çorba kaşığı susam, tatlı badem, zeytin ve avakado yağını karıştırın.
Üzerine bir iki damla limon kabuğu yağı damlatın. İsterseniz birkaç damla papatya ve lavanta esansı da ekleyebilirsiniz.

Bunlar bir taraftan nemlendirirken, diğer taraftan kan dolaşımını artırır. Bütün vücudunuza bu karışımı 5 dakika masaj yaparak uygulayın, Sonra ılık bir duş alın. Duştan ölü derilerinizden arınmış olarak çıkacaksınız! Duş sonrası da cildinize uygun bir nemlendirici ile vücudunuzu nemlendirin. Bu yöntemi en az haftada iki kere uygulayın. Her uygulamadan sonra fırçanızı iyice yıkayıp kurulayın, üzerinde ölü cilt tabakası bırakmayın, kuru tutun.

Bu yöntemi, egzema, akne, iltihaplı cilt hastalığı ve sedef hastalığı olanlar kesinlikle uygulamamalıdır. Sağlıklı ve güzel kalın.
Dr. Elif Güveloğlu

Saç dökülmesi ve kepeğe kantaron yağı-ELİF GÜVELOĞLU

Kantaron yağı, hasar görmüş ciltlerin onarımında antik çağlardan beri kullanılan bir halk ilacı. Cilde olduğu kadar saç diplerine de faydalı, zaten saç dökülmeleri de çoğunlukla saçlı derideki sorunlardan kaynaklanıyor. Bu sorunların en sık görülenleri saç kepeklenmesi ve saçlı deri egzemaları. Saçlı deri, travma, radyasyon tedavisi, kimyasal boyalar ve kozmetikler gibi herhangi bir dış etkenden dolayı hasar gördüğünde de, kantaron, saçlı deriyi onarmak ve yeni hücrelerin gelişimini uyarmak için çok kıymetli bir yardımcı.

Evde hazırlanabilir. Kantaron yağını aktarlarda bulmak mümkündür, kaliteli olduğuna emin olun, ama isterseniz kendiniz de yapabilirsiniz. Özellikle yaz ortasında çiçekler en verimli dönemindedir, iyileştirici güç de çiçeklerdedir.

KANTARON YAĞINIZI KENDİNİZ DE YAPABİLİRSİNİZ :
Kantoron YağıKurutulmuş kantaron çiçeklerini zeytinyağı dolu bir şişede bir hafta kadar bekletin, ağzı sıkı kapalı olsun ve buzdolabında saklayın, daha sonra süzün. Hava almamasına dikkat edin, işlem sırasında her gün eksildikçe yağ ekleyebilirsiniz.

EVDE UYGULAYACAĞINIZ SAÇ KÜRÜ :

Banyodan bir saat kadar önce saçlı derinize kantaron yağı ile parmak uçlarınızla friksiyon yapın, yağı saç derisine yedirin. Bir saat sonra hafif bir şampuanla, tercihen bebe şampuanıyla yıkayın. Banyodan sonra da saç diplerinize hazırladığınız şu doğal losyonu sürün ve bırakın saç diplerinizde kalsın, kuruduktan sonra sorun olmaz.

Losyonun hazırlanışı şöyle,

- 1 tatlı kaşığı kuru ısırgan yaprağı
- 1 tatlı kaşığı kuru sarı papatya
- 1 tatlı kaşığı sarı kantaron

Büyükçe bir kupa içerisine bu bitkilerin karışımını koyun ve üzerine kaynar su boca edin, 10 dakika demleyin, ılıdıktan sonra temiz bir tülbentle süzün, losyonunuz hazır.

Saçlarınızda dökülme yanında kepeklenme de varsa bu losyona 1 / 4 oranında doğal organik elma sirkesi karıştırın ancak bu durumda losyonu banyo öncesi sürüp bir saat kadar beklettikten sonra yıkamanız gerekir çünkü elma sirkesi saçta pek hoş bir koku bırakmaz. Benim önerim haftanın bir günü yağ, bir günü losyon uygulamasını yapmanızdır.

Bu yöntemleri haftada birer kez uygulamanız, altta yatan sistemik bir hastalık yoksa, saç dökülmelerini durduracak, kepeklenme ve egzemayı rahatlatacaktır.
Dengeli beslenmek, yeterli ve dengeli protein, karbonhidrat, yağ, mineral ve vitamin almak çok önemlidir. Birçok vitamin, mineral eksikliği kendini saç dökülmesi, saçlı deride pullanma ve kepeklenme olarak kendini gösterir.
Dr. ELİF GÜVELOĞLU

MUTFAKTAKİ ECZANE-ELİF GÜVELOĞLU

Mutfağımızı kansere karşı eczane haline getirebiliriz

Kanser yapan sebepler her dönem tartışma konusu olmaya devam edecek. Artık "kanser" deyince beslenme yanlışları, kimyasal çevre kirliliği, sigara ve Elif Güveloğlualkol kullanımı üzerinde daha fazla konuşmamız gerekecek. Genetik faktörler için yapacak çok fazla bir şey yok açıkçası ama çevresel faktörlerden en önemlisi olan beslenme yanlışlarını hakkında söyleyecek çok şeyimiz var. Unutmayalım ki, birçok hastalıkta olduğu gibi, kanserde de korunmak, tedaviden daha kolay her zaman. Bizi bu illetten koruyan pek çok meyve, sebze, baharat var ve şanslıyız ki ülkemizde. Topraklarımız bu konuda çok zengin. Beni bir hekim olarak, "Mutfağımızı kansere karşı nasıl bir eczane haline getirebiliriz?" sorusu da hayli ilgilendiriyor. Yazımda, bu sorunun yanıtlarını vermeye çalıştım.

YEŞİLÇAY VE SOĞAN

Flavonoidler; yeşil çayda, bazı tam tahıllarda ve birçok mevsiminde yetiştirilmiş sebze ve meyvede bolca bulunan, doğal kanser savaşçısı bir grup maddeye verilen ortak ad. Bunların günlük olarak gıdalarla düzenli tüketimi, az miktarlarda bile, bizi, birçok kanser türüne karşı korur, hatta bazı yayınlara göre oluşmuş mikroskobik düzeydeki küçük tümörleri de yok edebilir. Şimdi soracaksınız, nelerde var bu flavonoidler? Yeşil çay ve çikolata en zengin flavonoid kaynaklarından. Çekirdeğiyle ve kabuğuyla birlikte yenen siyah üzümdeki flavonoid miktarı da yeşil çayı aratmayacak türden. Elma, domates, soğan, sarımsak, yeşil ve kırmızı biber en zengin kaynaklar. Aslında değişen miktarlarda hemen hemen tüm meyve ve sebzelerde bir miktar var. Diyetinizdeki flavonoid miktarını artırmak istiyorsanız, soğan ve sarımsağı, özellikle çiğ olarak salata ve yemeklerinizde bolca kullanın. Her gün en az bir porsiyon salata yiyin ve salatanızı limon suyu ve sızma zeytinyağı ile taçlandırın. Her gün değişik bir mevsim sebzesi yiyin, çorbalarınıza sebze eklemeyi alışkanlık haline getirin, çocuğunuz, eşiniz, mercimek çorbasına püre halinde patates ve havuç karıştırdığınızı anlamayacaktır bile. Meyvelerden koyu renkli olanlara öncelik tanıyın.

KANSERE KARŞI

Turuncu, kırmızı ve sarı renkli meyve ve sebzelerde bulunan mucizevi kanser koruyucu özellikleri olan maddeler karotenoidlerler...
Kasere Karşı Likopen
Somon, karides ve yumurta sarısı gibi hayvansal ürünlerde de var. Son günlerde popüler olan likopen de bir karotenoid ve özellikle prostat kanserine karşı koruyucu, Domatestes, hatta ketçapta, karpuzda, kırmızı biberde, siyah üzümde ve birçok kırmızı renkli meyve sebzede bol miktarda mevcut. Şeftali, kabak, kara lahana ve şalgam en zegin likopen kaynaklarından...
Diyetinizdeki karotenoid miktarını artırmak için pişmiş domates ve havucu çorbalarınızda, yemeklerinizde kullanmayı alışkanlık haline getirin.

Balkabağını mutfağınıza sokun, pastalarınızın ve çorbalarınızın bir parçası yapın.

LİSTENİZİ YAPIN

En güçlü antioksidan mineral olan selenyum, güçlü bir kanser koruyucusu. Selenyumu en zengin oranda içeren gıdalar, kabuklu pirinç ve esmer bulgur gibi tam tahıllar, tavuk ciğeri, fındık, ton balığı, kılıçbalığı, istiridye, shiitake mantarı (pişmiş veya kurutulmuş), karahindiba, brokoli, soya, domates ve yaban mersini...

Haydi o zaman... Alışveriş listenizi bu rehberliğin ışığında hazırlayın! Sağlık ve iyilik sizinle olsun...
Dr. ELİF GÜVELOĞLU

HEPATİT BİTKİSEL TEDAVİ-ELİF GÜVELOĞLU

Hepatit'e bitkisel destek

'Hepatit' kelime anlamı itibarı ile karaciğer iltihabı demek ve en sık bizim Elif Güveloğlu 'hepatit virüsleri' diye genellediğimiz A'dan G'ye kadar sıralanan ve hızla yenileri keşfedilen virüsler tarafından oluşturulmaktalar. Bu gidişle hepatit virüslerinin sayısı, pek bir önemi yok çünkü bütün mesele kişinin bağışıklık sisteminde bitiyor. Bağışıklık sistemi sağlıklı bir bireyde virüs aşı etkisi yapıp kişiye hiçbir zarar vermeyebilirken, bireyin bağışıklık sisteminin durumuna göre, sarılık, siroz hatta karaciğer kanseri bile yapabilmekteler. Bağışıklık sistemi zayıfladığında dudağımızdaki uçuk bile hepatit yapabiliyor...

TUVALET EĞİTİMİ ÖNEMLİ

Hepatitlerde bulaşma yolları çok önemli, bu konuda insanların bilinçli olmaları gerekiyor. Hepatit A ve E virüsleri dışkı-ağız yoluyla bulaşıyor, mikroplu dışkı bulaşmış besinlerle ve sularla vücuda giriyor. Çocuklara tuvalet hijyeni alışkanlığını çok iyi vermek gerekiyor. Hepatit B,C ve D virüsleri ise kan, kan ürünleri, diş tedavisi, cinsel ilişki, damar içi uyuşturucu kullanımında iğnenin paylaşılması, kirlenmiş aletlerle dövme yapılması, akupunktur ve kulak deldirme işlemleri sırasında bulaşabiliyor. Hepatit B ve C virüsü, kan ile temas olasılığı olan diş fırçası, tıraş bıçağı, tırnak makası gibi ortak kullanımı ve korumasız cinsel ilişkiyle bulaşabiliyor.
Hepatitlerde bağışıklık sisteminin öneminden dolayı, doğal maddelerle bağışıklık sistemini güçlendirmeye çalışmak her dönemde revaçta olmuş.

BİTKİSEL TEDAVİ

Tamamlayıcı tıpta kullanılan birçok bitki, bitki özü ve gıda takviyesi var ve hepatit tedavisinde, herbiri değişik etki mekanizmaları ile fayda sağlamakta. Bir kısmı virüs öldürücü özelliğe sahip, bir kısmı da bağışıklık sistemini güçlendiriyor.

Hepatitte bitkisel tedavide kullanılan en önemli 3 madde lavanta, kekik ve meyan kökü, ancak bunların tek başına yetmeyeceğini vurgulamakta fayda var. Lavanta saplarında ve yapraklarında bulunan bazı maddeler virüs üremesini engellerler. Yine lavantanın yapraklarında bulunan ursolik asit in çok güçlü yangı giderici etkisi var. Ağırlıklı olarak çiçeklerinde bulunan cineol ise karaciğeri koruyucu etkiye sahip. Meyan kökünün hem virüs öldürücü, hem yangı giderici hem de kan ve dokulardaki interferon düzeyini artırıcı etkileri mevcut ancak doktor kontrolünde kullanılması gereken bir bitki. Kekik, çok güçlü virüs öldürücü özelliği olan bir başka madde. Etken maddeler en yüksek oranda bitkinin 'esansiyel uçucu yağ' formatında bulunur bu nedenle tedavide çay yerine bu formatlar kullanılmalı. Bunların da yine doktor kontrolünde kullanılması gerekiyor.

Hepatit tedavisinde besinlerden de faydalanılır, bu konuda en kıymetli gıdalardan biri kereviz. Kerevizin sirozu önleyici etkisi de var. Karaciğer metabilizmasını dengeleyen, bu organın sağlıklı çalışmasını sağlayan ve karaciğer hücrelerinin yenilenmesini sağlayan bir besin. Kürler halinde uygulanmalıdır, benim de hastalarımda kullandığım tablet formları da mevcuttur. Enginar, hepatitte ve birçok diğer karaciğer hastalığında yüzyıllardır şifa amaçlı kullanılan diğer bir sebze. Doğadan bilinçle faydalanın, sağlıkla kalın.
Dr. ELİF GÜVELOĞLU

KANSIZLIK DOĞAL TEDAVI-ELİF GÜVELOĞLU

Özellikle Kadınlar arasında oldukça yaygın olan Kansızlık hakkındaki bu yazıyı
Tüm Kadınlar Dikkatli Okumalı!!

Tıp dilinde 'anemi' diye tabir edilen kansızlık, halk Elif Güveloğluarasında az yemekten, yeterli demir içeren gıda almamaktan kaynaklanıyor gibi bilinse de gerçek hiç de öyle değil.

Çok iyi yiyen hatta şişman insanlarda da sıkça gördüğümüz bir sorun bu ve yediğinizin miktarı değil içeriği önemli kansızlıktan korunmak için. Bir de şunun üzerine basmak istiyorum, kansızlığın tek nedeni demir eksikliği değil. Vitamin eksiklikleri kansızlık yapabiliyor, özellikle de B12 vitamini eksikliği.

Nasıl beslenmeliyiz de kansızlıktan korunmalıyız? Vücudun kan yapımında kullandığı en önemli iki madde demir ve B12 vitamini. Bu maddeleri düzenli olarak almak gerekir.

Demir, kana kırmızı rengini veren 'hemoglobin' adlı maddenin yapısında yer alır, görevi hücrelere oksijen taşımak, karbondioksiti de onlardan uzaklaştırmaktır. Ayrıca enerji üretimi için gereklidir. Eksikliğinde kansızlık ve buna bağlı soluk cilt, halsizlik, yorgunluk, enerji azlığı, soğuğa dayanıksızlık, iştahsızlık, çarpıntı, mide bulantısı görülebilir.

Demir, hayvansal gıdaların çoğunda var, kırmızı ve beyaz et, yumurta, kabuklu tahıllar, baklagiller, kayısı, dereotu, susam, üzüm, pekmez ve domates önemli demir kaynakları. Ispanak zannedildiği kadar iyi bir demir kaynağı değil, çünkü içerdiği fitik asit demirin biyoyararlanımını azaltıyor. Demirin hayvansal kaynaklardan alınması daha etkili çünkü emilim daha yüksek. Ayrıca demiri C vitamini ile birlikte almak emilimini artırıyor.

ARI POLENİ ÇOK FAYDALI

B12 vitamini ise kan yapımında kullanılan en önemli vitamin. Esas olarak sağlıklı sinir sistemi için elzem olan bu vitaminin gebelikte eksik alınması bebekte sinir sisteminde sakatlık dahi yapabiliyor.

Neredeyse yalnızca hayvansal gıdalarda bulunan bu madde Shitake mantarı gibi bazı özel bitkilerde de var. Karaciğer, dana yüreği, kuzu böbreği, sığır eti, balık, peynir, süt, tavuk ve hindide, somon ve ton balığı gibi yağlı balıklarda, yumurtada ve peynirde bolca bulunuyor.

Yumurta ve süt bile tüketmeyen katı vejeteryansanız mutlaka kan B12 vitamini düzeyine baktırmanız gerekir. Eksikliğinde kansızlık yanı sıra saç ve cilt sorunları, sinirlilik, kabızlık, enerji azlığı, yorgunluk görülebiliyor.

Bir de şöyle ilginç bir özelliği var bu vitaminin, mideden emilebilmesi için özel bazı taşıyıcılara ihtiyaç duyuyor ve bazı özel hastalıklarda bu taşıyıcılarda sorun olabiliyor. Bu durumda ağızdan ne kadar B12 vitamini alırsanız alın kana geçmiyor ve eksiklik belirtileri oluşabiliyor. Bu durumlarda iğne olarak veriyoruz. O yüzden, kansızlık tespit edildiğinde hemen demir haplarına saldırmamak gerekiyor.

Kan yapımında çok elzem olan diğer bir madde de folik asit. Gıda işlemlerine çok duyarlı, doğal işlenmemiş gıdalardan alınması gerekiyor. Formül 'yeşil' renkte: En bol yeşil yapraklı sebzelerde bulunuyor. Zaten ismini de Latince'de 'yeşil yaprak' anlamına gelen 'folium' sözcüğünden alıyor.

Kan yapımı yanı sıra hücre büyüme ve yenilenmesi için zorunlu bir madde olduğu için çocuklarda, hamilelerde ve sedef gibi kronik cilt hastalıklarında düzenli alımı çok önemli. Bu maddenin de hamilelikte eksikliği sakat doğumlara yol açabiliyor. Birçok sorunda olduğu gibi kansızlıkta da hemen ilaçlara saldırmayın, kendinizi doğaya emanet edin. Sağlıkla kalın...

DOĞAL ANTİBİYOTİK-ELİF GÜVELOĞLU

Gribi antibiyotiksiz atlatın
Sonbahardan artık yavaş yavaş kışa geçtiğimiz şu günlerde biz hekimlerin en sık karşılaştığı soru şu ; grip olmak üzere olduğumu hissediyorum, hangi antibiyotiği alırsam en az zararla atlatırım bu durumu? İnsanlar hem tedavi olmak hem de önlem almak için antibiyotiklerden medet umuyorlar bu en Elif Güveloğlu fazla işgücü kaybına sebep olan hastalıkla mücadelede ama işin iç yüzü hiç de öyle değil. Şöyle ki, gribe sebep olan etken mikrop türü virüsler, ama antibiyotikler sadece bakterilere karşı etkili, virüslere karşı etkisiz, olay bu kadar basit yani! Etkisiz olması da bir yana, gereksiz yere aldığınız her antibiyotik kapsülünün kemik iliğinize, kan değerlerinize, böbreklerinize, cildinize ve barsaklarınıza verdiği zarar da cabası. Peki, grip olacağımızı hissettiğimizde ne yapalım? Tabii ki doğadan yardım alın diyeceğim ben yine, doğa bu konuda da çok cömert, işte grip olmanızı önleyecek, olduysanız yatıştıracak bitkilerin en etkilileri... Bunları ister tek tek, isterseniz de karışık çaylar olarak tüketebilirsiniz.

EKİNEZYA
Gripteki en önemli etkisi bağışıklığı güçlendirmesidir. Bağışıklık sistemimizde zaten grip virüsünü deyim yerindeyse 'yalayıp yutan' doğal öldürücü hücrelerimiz olan akyuvarlarımız vardır ve ekinezya bunların hem sayısını hem fonksiyonlarını artırır. Dikkat edin, gripli biriyle her karşılaştığınızda grip olmazsınız, bağışıklık sisteminizin zayıf olduğu stresli ve yorgun dönemlerinizde yakalanırsınız bu mikroba.

MEYAN KÖKÜ
Hem bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi, hem de içerdiği virüs öldürücü onlarca antiviral doğal antibiyotikle Tanrı'nın sanki virüs enfeksiyonları için yarattığı bir bitki gibidir. Hele bu etkilerine bir de balgam söktürücü ve öksürük giderici özelliklerini eklersek grip için ideal olduğu apaçık ortaya çıkar. Hepatitlerde de mucizeler yaratır, ancak bu ciddi durumda mutlaka doktor kontrolünde ve ekstre, kapsül gibi konsantre formları kullanılmalıdır. Yüksek tansiyon, şeker ve böbrek hastalığı olanların kontrollü kullanması gereken bir bitkidir.

KARABAŞ OTU
Bu bitkide 70'den fazla birbirinden farklı antibiyotik tespit edilmiştir. Hem bakterilere hem de virüslere karşı etkilidir. Gribal enfeksiyonlarda bazen virüslerin tahriş ettiği üst ve alt solunum yolları mukozasına bir de bakteriler hücum ederler, bu gibi durumlarda oldukça etkilidir.

KEKİK
Hemen hemen herkesin evinde bulunan bu baharat etkili birçok doğal antibiyotiği bünyesinde barındıran başka bir kıymetli bitkidir. Hem çay hem de baharat olarak düzenli kullanımı gribi önler. Tazesi bulunursa salata olarak tüketilmesi daha da etkilidir.

SARIMSAK
5000 yıldır ilaç olarak kullanılan bu kıymetli sebze mutfağımızdaki en kuvvetli doğal antibiyotiktir. Hem virüsleri, hem bakterileri hem de mantar ve parazitleri öldürücü etkisi vardır. Mısır piramitlerinin inşası sırasında işçilerin salgın hastalıklardan sarımsak yedirilerek korunduğunu tarih kitapları yazar. Her yeni çıkan antibiyotiğe birkaç yıl sonra mikroplar tarafından direnç geliştirilip, işe yaramaz hale gelmelerine rağmen 5000 yıldır bu doğal antibiyotiğe direnç gelişememiştir, çünkü içerisinde bir değil yüzlerce antibiyotik mevcuttur ve mikroplar birine direnç geliştirse diğerine geliştiremezler. Siz doğaya güvenin, sağlıkla kalın...

NAR ÇEKİRDEĞİNİN FAYDALARI-ELİF GÜVELOĞLU

Nar Çekirdeğinin Faydaları
Narın dünya mutfağında hem içecek hem de çeşni olarak kullanımı yaygındır ama şifa amaçlı kullanımı yakın zamanlarda popüler olmuştur. Orta Doğu’da ve Yunanistan’da ise yüzyıllardırt şifa amaçlı kullanılan bir meyvedir.

Nar ÇekirdeğiŞifa amaçlı kullanılan şekli konsantre ekstresi ve çekirdeğidir. Nar çekirdeği, tüketimi hızla artan çok fonksiyonlu bir gıda desteğidir. İlahi kitaplarda, cennet meyvesi olarak tanımlanır. Hatta, bazı kaynaklar Havva'nın Adem'e verdiği meyvenin elma değil, nar olduğunu iddia ederler.

Nar çekirdeği, yüksek dozda polifenolik bileşikler, tannin ve antisiyoninler içerirler ki bu maddeler bilinen en güçlü antioksidanlardır. Antioksidanlar, bizi kanserden koruyan en güçlü silahlarımızdır. Yaşadığımız, soluk aldığımız sürece vücudumuzda oksidanlar, yani toksik oksijen artıkları oluşur ve bunlar hem yaşlanmamıza hem de kronik hastalıkların oluşmasına sebep olurlar. Antioksidanlar ise bu maddeleri bloke ederek hem yaşlanmayı geciktirirler hem de kronik dejeneratif hastalıkların ve kanserin meydana gelmesini önlerler. Virüs öldürücü antiviral etkisi de vardır. Kolestrolü, şekeri dengeler, ishali keser, bağışıklık sistemini güçlendirirler.

Nar çekirdeğindeki diğer önemli bileşenler, linoleik ve oleik asitlerdir. Linoleik asitin hayvan deneylerinde kalın barsak kanseri üzerinde önemli iyileştirici etkisinin olduğunu gösteren hayvan deneyleri mevcuttur. Prostat ve meme kanserinde de etkili olduğu düşünülmektedir. Prostat kanseri yanı sıra prostatın iyi huylu büyümesinde, şeker hastalığında ve lenf kanserinde de etkili olduğuna dair ABD’de yapılmış çalışmalar mevcuttur. Linoleik asit kandaki kötü kolesterol oranını düşüren önemli bir ajandır. Kötü kolesterolün damar çeperini delip duvara yerleşmesini ve plakaların, tıkanıklıkların oluşmasını önler. Kötü kolesterol oksidasyonu, damar sertliğinin ilk halkalarından biridir. Ateroskleroz denen damar sertliğine karşı koruyucudur. Damar açıcı ve damar elastikiyetini artırıcı özelliği vardır. Nar çekirdeği bileşeninde bulunan linoleik asit ve polifenollerin kalp damar hastalıklarındaki koruyucu etkisi hakkında deneysel ve klinik çalışmalar mevcuttur. Kan basıncında artışa sebep olan ACE adlı enzim aktivitesini azaltarak kan basıncını düşürücü etki sağlar, hipertansiyonda faydalıdır. Bu enzim tansiyonumuzu artıran kötü bir maddedir ve hatta,piyasada bu enzimi bloke etmek için kullanılan birçok tansiyon ilacı vardır.

Çok yüksek doz C vitamini içerdiğinden kuşburnunun tahtını devirdiği söylenir. Limon, portakal, greyfrut ve kuşburnundan daha yüksek doz C vitamini içerir ki artık yüksek doz C vitamininin kansere karşı koruyucu etkisi kanıtlanmıştır. C vitamini yanında yine yüksek doz B vitaminleri, demir, fosfor, sodyum, potasyum, çinko ve magnezyum içerir.

Nar çekirdeğinin antioksidan ve kollojen yapımını uyarıcı etkilerinden dolayı kozmetik değeri de anlaşılmıştır. Nar çekirdeği yağından yapılan sabun ve cilt bakım ürünleri birçok ülkede revaçtadır. Cilt sıkılaştırıcı ve tazeleyici özellikleri vardır bu ürünlerin . Nar çekirdeği partiküllü peeling ve maske ürünleri de mevcuttur. Tıbbi kremleri ise geçmeyen kronik yaralarda kullanılır.

Nar ve daha yoğun olarak nar çekirdeği bitkisel östrojen içerir, bu özelliği ile de menapozda görülen sıkıntıların azalmasına yardım eder.

BİTKİ ÇAYLARI-ELİF GÜVELOĞLU

Tabiatın sonsuz kaynakları

elif güveloğluBedenimiz o kadar mükemmel proglamlanmış ki, o emanete özen gösterdiğimizde karşılığını almamamız mümkün değil. Tabiat o kadar muhteşem ve bereketli ki, bedenimizi hasta olmadan korumamız, hatta hasta olduğumuzda onarmamız için bize sonsuz kaynak sunmuş, bize düşense yalnızca bu sonsuz kaynağı bilinçli kullanmak. Soğuğun iyiden iyiye bastırdığı şu günlerde bitki çaylarının tam zamanı. Bu doğal içecekleri bilinçli kullanırsak hem içimizi ısıtıp hem de birçok hastalıktan korunmamız mümkün. Bedenimiz o kadar tutumlu, tabiat ise o kadar zengin ki, hiçbirşeyin de fazlasına gerek yok. İşte tabiatın sunduğu kaynaklar arasında, evimizde uygulayabileceğimiz bazı doğal çayların verdiği şifalar..

BEDENİ TEMİZLEMEK
Çok sağlıklı beslenenlerin bile, eğer yediklerini fazla kaçırmışlarsa toksin atıcı destekler almaları gerekir. Unutmayın, her şeyin fazlası zehirdir, suyun bile. Size Hipokrat'ın çok sevdiğim bir sözünü hatırlatmak isterim: 'Zararlı bir şeyden az miktarda yemek, faydalı bir şeyden çok yemekten daha iyidir.'

Kereviz yaprakları, maydanoz sapları ve taze nane yapraklarını bir taşım kaynatıp bol limon suyu karıştırarak aralıklı olarak günde 3 fincana kadar içebilirsiniz. Tadı hafif, içimi güzeldir, toksin atmada ise üzerine yoktur. Kurutulmuş bitki çayı tercih ederseniz, yeşil çay harmanlı kekik, papatya, zerdeçal çaylarını öneririm.

SİNDİRİM SORUNU OLANLARA
Yine çok yemek yenilen bir günün ertesi veya hemen yemek sonrasında sindirim salgılarını uyaran ve gaz giderici özelliği olan bitkileri harmanlayıp, çay gibi demleyip içebilirsiniz. Rezene, anason, fesleğen, nane, zencefil, kimyon, mercanköşk, karanfil sindirim sistemini çalıştıran bitkilerin başında gelir.

SAKİNLEŞİN
Kendinizi depresif, huzursuz, asabi hissettiğinizde, uyku bozukluğu çektiğinizde hemen ilaçlara sarılmayın. Sarı kantaron, oğul otu, karabaş otu, fesleğen ve anason bu konuda mükemmeldir.

FORM ÇAYI
Kış dönemi çoğumuzun kilo aldığı bir dönemdir ancak bu kuralı yıkmanız mümkün. Kışın da formunuza dikkat edip yazı fit karşılayabilirsiniz. Düzenli bir beslenme ve egzersiz planı yanı sıra alacağınız bazı bitkisel çaylar formda kalmanıza yardım ederler. Yeşil çay, biberiye, mate yaprağı ve kekik metabolizmayı canlandırıp yağ yakımını artıran maddeler içerir. Kiraz sapı, mısır püskülü, ısırgan ve funda yaprağı ise vücutta biriken fazla sıvının atılmasına yardımcı olurlar.

KAN DOLAŞIMI GÜÇLENDİRME-ELİF GÜVELOĞLU

Modern çağ insanının en önemli sorunlarından biri de hareketsizlik ve buna bağlı kan dolaşımı problemleri. Vücudumuz hareket etmek üzere programlanmış bir makine ve bunun tersini yaptığımızda kan dolaşımında durağanlık ve buna bağlı olarak da tüm organ fonksiyonlarımızda azalma meydana gelir. Yeterli ve dinamik bir kan dolaşımına sahip değilsek, cildimiz kurur, saçlarımız dökülmeye başlar, hafıza ve konsantrasyon problemleri olur, hatta sebepsiz baş ağrıları ile boğuşmak zorunda kalabiliriz. Tüm vücudumuzun yükünü çeken bacaklarda da varisler meydana gelebilir, selülit gibi estetik problemler oluşur. Yalnızca bununla da kalmaz, iç organlarımızda da hasarlar ve erken yaşlanmalar, hatta fonksiyon kayıpları başlar, başta böbrekler olmak üzere. Kan dolaşımını güçlü tutmanın en basit yolu, hareketli yaşam tarzı ve düzenli egzersiz elbette ancak dolaşımınızı destekleyecek bitkisel ürünler de yok değil, işte en etkililerinden bazıları.

BİBERİYE (ROSMARİNUS)
Tansiyon probleminiz yoksa günde 2 fincan çay olarak tüketebilirsiniz bu eşsiz bitkiyi. Mükemmel bir kan dolaşımı uyarıcısı ve damar açıcısı. Kalp damar tıkanıklıkları gibi ciddi problemlerden sellülit gibi estetik problemlere kadar kullanım alanı mevcut. Sellülit sorununda benim yıllardır hem masaj yağları içinde hem de çay şeklinde kullandırıp çok da iyi sonuçlar elde ettiğim bir bitkisel destek.

E VİTAMİNİ
Bu vitamin kuvvetli antioksidan özelliği ile damarları oksijen yan ürünlerinin hasarından koruyor. Damar duvarında birikmiş yağların oksitlenmesini yani damar tıkanıklığını da önleyici etkisi var. Vücudumuzu bu vitaminle doyurmak istiyorsak yağımızı iyi seçmeliyiz. Tereyağı bu konuda en zengin yağlardan, tereyağının zararlı olduğu görüşü ise tam bir safsata. Bitkisel yağlardan da işlem görmemiş, soğuk pres yöntemiyle elde edilenlerin hemen hepsi bu vitamini bolca içerirler, başta sızma zeytinyağı olmak üzere. Yumurta sarısı, susam, ceviz ve balık diğer önemli kaynaklar.

GİNKGO BİLOBA
Bu ağaç türünün kurutulmuş yapraklarının kan dolaşımını artırıcı etkileri var. Kılcal damarları güçlendirir. Bu etkilerini içeriğindeki flavonoidlere ve terpenoidlere borçlu. Bu etkilerine pıhtılaşmayı önleyici etkileri de eklenince iyi bir kan dolaşımı için mükemmel bir destek olduğunu söyleyebilirim. Kanda pıhtılaşmanın arttığı bir durum olan doğum kontrol hapı kullanımı sırasında destek olarak alınması oldukça faydalı olur.

ÜZÜM VE NAR ÇEKİRDEĞİ
Her iki meyvenin de çekirdeğinde damar koruyucu çok önemli maddeler var. Hem kan dolaşımını canlandırırlar hem de damar etrafındaki destek bağ dokusunu güçlendirirler. Ülkemizde nar bolca mevcut, tam da mevsimi, çekirdeklerini iyice çiğneyerek tüketin, günde yarım nar bile yeterli, bedenimiz o kadar tutumlu ki. Üzüme gelince, kışın her gün küçük bir avuç siyah çekirdekli üzüm tüketin diyorum ısrarla. Ayrıca üzüm çekirdeği yağı ve nar çekirdeği yağını az miktarda salatalarınıza da ekleyebilirsiniz. Doğaya güvenin.

ADAÇAYI-AŞIRI TERLEME-ELİF GÜVELOĞLU

ADAÇAYI Hem doğal östrojen içermesi hem de aşırı terlemeyi durdurucu etkisi bu bitkiyi menapoz şikayetlerinin vazgeçilmezi yapmış....

13. asırdan kalma bir dizede şöyle der: 'Eğer dikmişsen adaçayını bahçeye, ne lazım ölmeye!' Arapların bu mucizevi bitkiyi 10.Adaçayı Mucizeleri yüzyılda keşfettiği ve ömrü uzattığına inandıkları kayıtlarda mevcut. Daha sonra Çin'de çok rağbet görmüş, unutkanlığa ve depresyona karşı kullanılmış. 16. yüzyılda ünlü İngiliz herbalist J.Gerard adaçayının zekayı parlaklaştırıp sinirleri güçlendirdiğinden bahsetmiş. Mavi çiçekleri yaz başında açmaya başlayan bitkinin kadifemsi yeşil yaprakları kısa bir süre sonra da Amerika'da 'zihin açıcı' olarak ünlenmiş. Rahatlatıcı çaylar arasında adı geçen bu mis kokulu çayın rahatlatırken uyardığını da biliyor muydunuz? Bu iki durum aslında tezat gibi görünse de aslında bilimsel gerçekler hiç de öyle değil. Psikolojide 'mood' diye tabir ettiğimiz 'duygu durum' u düzeltirken zihinsel fonksiyonları canlandırıyor.

EFSANESİ İLGİNÇ
Bir de efsanesi var, Meryem Ana, oğlu İsa daha bebekken, Herodes'in gazabından kaçarken, kendisilerini saklamaları için dağdaki bayırdaki tüm bitki örtüsünden yardım istemiş ama hiçbiri oralı olmamış. Sonunda adaçayı eğilmiş ve Meryem Ana ile İsa'yı örtmüş, Herodes'in askerlerinden korumuş. Askerler gittikten sonra Meryem Ana dönüp adaçayına şöyle demiş: 'Şu andan itibaren sonsuza dek insanların en sevdiği çiçek sen olacaksın, seni onları tüm hastalıklardan koruyacak kadar güçlü kılıyorum, beni kurtardığın gibi, onları da iyileştir, ölümden kurtar!'. Çok etkilenmiştim ben bu mistik hikayeden. Latince adı Salvia officinalis , 'salvare' bu dilde iyileştirmek anlamına geliyor, belki de bu efsaneden esinlenilmiştir, kim bilir? Dünyada 450, ülkemizde ise 89 tane türü bulunan bu tarihi bitki,'diş otu' veya 'Meryemiye' olarak da bilinir. Meryemiye adı biraz önce bahsettiğim efsaneden esinlenme olsa gerek ancak 'diş otu' denilmesinin çok daha somut bir sebebi var o da şu ki bu bitkinin mikrop öldürücü özelliği hiç de küçümsenemeyecek düzeyde. Birçok antibiyotiğin öldüremediği mantar ve virüsleri de öldürürebilecek kadar güçlü antibiyotikler barındırıyor bünyesinde. En minik mikroorganizma olan virüslerin oluşturduğu hepatitlerden metrelerce uzunluğa ulaşabilen barsak kurtlarının düşürülmesine kadar geniş bir yelpazede kullanım alanı bulmuş.

DOĞAL ÖSTROJEN
Hem doğal östrojen içermesi hem de aşırı terlemeyi durdurucu etkisi bu bitkiyi menapoz şikayetlerinin vazgeçilmezi yapmış ve Almanya'da bu amaçla piyasaya sürülmüş olan adaçayı kökenli terleme önleyici ilaca Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi FDA onay vermiştir. 1920'li yıllarda ABD'de boğaz ağrısı, dişeti yaraları ve burkulmalarda lokal olarak uygulanması tıbbi onay almıştır. Ancak, 2 yaşın altındaki çocuklarda ve gebelerde kullanımı güvenli değil. Emziren anneler de uzak durmalı çünkü vücutta ter dahil birçok salgıyı azalttığı gibi süt salgısını da azaltıyor. Ancak bu etki, bebeğini memeden kesen annelerde memelerde süt retansiyonunu azaltmak için bir avantaja çevrilebilir. Yaşlı kişilerde içerdiği 'tujon' çarpıntı ve istemsiz titreme yapabilir. 'Bitkidir, yan etkisi yoktur' yanlışına adaçayında da düşülmemeli asla yani, o mucizevi yaprakları bilinçli kullanmalı, sağlıkla kalın, doğadan bilinçli faydalanın.

KÖPEKBALIĞI YAĞI FAYDALI MI-ELİF GÜVELOĞLU

Köpekbalığı Karaciğer Yağı

Bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi vardır. Squalene ve alkilgliserol ana etken maddesidir. Squalene maddesinin tümör gelişimini ve büyümesini engelleyici etkisi mevcuttur bu nedenle bu madde ticari açıdan çok popüler olmuştur fakat şunu da gözardı etmemek gerekir ki aynı oranda squalen zeytinyağında da mevcuttur.

İmmün sistemdeki natürel killer (doğal öldürücü) diye adlandırılan, bakteri, virüs ve kanser hücrelerini fagositoz yöntemiyle içerisine alıp eritici enzimlerle yokeden bir akyuvar türünün sayısını artırır. Kanserden koruyucu etkisi vardır. Kemoterapi alan kanser hastalarında ise destek tedavisi olarak önerilir. Köpekbalıgı Yağı

Köpekbalığı Kıkırdağı :
Köpekbalıklarının kıkırdaklarından kurutma ve dondurma yöntemiyle elde edilir. Yüksek oranda protein, kalsiyum, sodyum, fosfor ve kondroitin sülfat denilen en önemli kıkırdak bileşenini içerir.

Birçok eklem hastalığında, eklem romatizmasında, romatoid artritte ve osteoporozda kullanılır. Kıkırdak gelişimini artırıcı etkisi vardır Eklem kıkırdağında bulunan önemli bileşenler olan kondroitin sülfat ve glukuronik asit oluşumunu ve şekillenmesini artırır. Eklem sıvısını muafaza ederek eklem dejenerasyonunu ve kıkırdak kaybını azaltır, eklem elastikiyetini artırır. Eklem ağrılarını azaltmada aspirin gibi ilaçlara yardımcıdır.

Yara iyileşmesini hızlandırır. Tümör büyümesini yavaşlatıcı etkisi olduğuna dair çok önemli yayınlar mevcuttur. Egzema ve sedefte faydalıdır.

CANLI CİLT İÇİN-AYFER AYDIN

Cilt esnekliği için C vitamini, saç beyazlamasına karşı çinko, sağlıklı tırnaklar ve parlak saçlara sahip olmak için salatalık ve domateste bulunan silika… Cilt güzelliğinizin anahtarı sağlıklı beslenmek.
Memorial Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Ayfer Aydın cildinize, saçlarınıza, tırnaklarınıza ve gözlerinize canlılık katabilmenin için önerileri sıraladı.

Dış görüntümüz iç sağlığımızın aynasıdır ve yediğimiz gıdalar da dış görünüşümüzü önemli ölçüde etkiler. Cildimiz yalnızca vücudumuzu kaplamaz aynı zamanda vücudumuzun önemli ve en büyük parçasıdır; yediklerimizden doğrudan etkilenir. Yiyip içtiğimiz herşey, meyveler ve sebzeler cilt sağlığımız için büyük önem taşır. İşlenmiş ve katkı maddeleri içeren hazır gıdalar, tütsülenmiş etler, dondurucuda bekletilmiş hazır yiyecekler son derece sağlıksızdır.

Su, cildiniz için hayattır
Cildimiz önemli bir toksin atma yoludur. Vücudumuz yabancı maddelerle, zararlı atıklarla dolduğunda diğer boşaltım kanalları zorlanır ve vücudumuz bu atıkları cildimiz yoluyla, ter ile dışarı atmaya çalışır. Bu durum da ciltte çeşitli hastalıkların baş göstermesine neden olabilir. Yaşla birlikte deri giderek nem oranını ve esnekliğini kaybeder. Bunu çok ucuz ve çok sağlıklı bir şekilde çözecek tek şey bol su içmektir. Bol su içmekle derinin hem nem oranı artar hem de su yolu ile çok sayıda toksin atılarak cildimiz parlak, diri ve genç kalır.
Günde an az iki litre su içerek hücreleri temizlemek, dolgunlaştırmak ve kırışıklıkları azaltmak mümkündür. Kahve, çay ve meyve suyu gibi farklı sıvı gıdalar tüketmek cildin su ihtiyacını karşılamaz. Alkol almayın, kahve ve soda içmeyin çünkü bunlar idrar söktürücüdür ve su kaybına neden olurlar.

Taze bir cilt için taze meyve sebze
Canlı ve ışıltılı görünümlü bir cilt için bol miktarda çiğ meyve, sebze ve bunların sularını tüketmek gerekir. Çünkü bu besinler pişirildiklerinde zarar görür ve faydalı özelliklerini kaybeder. Bu besinlerin içerdiği yüksek miktarda sıvı da vücuda alınan suyu destekler. Çiğ sebze ve meyvelerin ağırlıklı olduğu bir beslenme düzeni; cildi korur, yeniler, esnekliğini sağlar ve sağlıklı bir ışıltı verir. Kabuklu çiğ yemişler ve tohumları tüketmek de son derece faydalıdır. Unutmamak gerekir ki; bunlar ısıya duyarlıdır ve pişirildiklerinde hücrelere fayda sağlayacak pek çok özelliklerini kaybederler.

Cilt sağlığını korumak için;

• C Vitamini: Kolajen yapı için gereklidir, cilt esnekliğini sağlar. Narenciyelerde, kivi, orman meyveleri ve maydanozda bulunur.
• Çinko: Kolajen yapı için çok önemlidir ve saçın beyazlamasını engeller. Kabak çekirdeği ve zencefil kökünde bulunur.
• Sülfür: Bütün bağlayıcı dokuların inşa edilmesine yardımcı olur. Lahana, brokoli, sarımsak ve soğan en zengin kaynaklarıdır.
• Silika: Cilt esnekliğinin korunmasını sağlar, kemikleri güçlendirir, sağlıklı tırnaklar ve parlak saçların oluşmasını sağlar. Salatalık, domates, dolmalık biber ve yulafta bulunur.
• Magnezyum: Hücre zarlarındaki su pompalamayı kontrol eder, bu da atıkların temizlenmesini sağlar, aşırı tuz ve diğer toksinlerin neden olduğu fazla su tutulmasının önüne geçerek hücreyi rahatlatır. Yeşil yapraklı sebzeler en iyi kaynaklarıdır.
• Beta karoten: Güneş yanığına karşı korur. Havuç ve yeşil yapraklı sebzeler önemli beta karoten kaynaklarıdır.
• E Vitamini: Çözülebilir antioksidan bir yağdır, hücre zarlarının korunmasına yardımcı olur. Zeytin, avokado, kabuklu yemişler, tohumlar ve tabii ki yeşil sebzelerde bulunur.
• Temel yağ asitleri: Bütün hücre duvarlarının önemli bir bileşkenidir. Cildin elastikiyetinin korunmasında anahtardır. Cildin doğal yağlarını dengeler ve canlı bir görüntü sağlar.
Zayıf beslenme alışkanlıklarınızı değiştirerek sağlıklı gıdalar tüketin, cildinizdeki, saçlarınızdaki ve tırnaklarınızdaki değişimi izleyin.

BEHÇET HASTALIĞI-AYFER AYDIN

Ağzınızda Çıkan Yaralar Behçet Hastalığının Habercisi Olabilir
Ağzınızda senede 3’ ten fazla aft çıkıyorsa,Cinsel bölgenizde yaralar oluşuyorsa, Vücudunuzda sivilce benzeri lezyonlar, bacaklarınızda ağrılı kızarık şişlikler görülüyorsa; anlamlandıramadığınız bu şikayetler Behçet hastalığına işaret ediyor olabilir.
Uz.Dr. Ayfer AYDINTüm dünyada Türkçe olarak anılan tek hastalık olan Behçet hastalığı ilk olarak basit belirtilerle kendini gösterse de vücutta tüm sistemleri olumsuz etkileyerek ölümcül sonuçlara neden olabilir. Memorial Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Ayfer Aydın ,“ Ağız yaraları ve Behçet hastalığı ilişkisi” hakkında bilgi verdi.

Behçet hastalığı nasıl bir hastalıktır?
Behçet Hastalığı, başlangıç aşamasında ağız içi ve cinsel bölgede yaralarla ortaya çıkan ;ancak bütün sistemleri tutabilen ve hastanın yaşam kalitesini ciddi bir şekilde etkileyebilen, hatta hastanın ölümüne neden olabilen bir hastalıktır. 1937 yılında bir cilt hastalıkları uzmanı olan Hulusi Behçet tarafından tanımlanmıştır.

Behçet Hastalığının nedenleri nelerdir?
Hastalığın tam olarak nedeni bilinmemekle birlikte, otoimmün (bağışıklık sistemini ilgilendiren )bir hastalık olarak tanımlamaktadır. Otoimmün hastalıklarda bağışıklık sistemi vücuttaki dokulara karşı savaşa geçer. Hastalığın gelişiminde bakteri ve virüs enfeksiyonlarının rolü olabileceği de düşünülmektedir. Genetik geçiş şekli tam olarak bilinmemekle birlikte, hastalığın ortaya çıkmasında kalıtımsal faktörlerinde rol oynadığı bilinmektedir.

Ağızda çıkan yaralar
Ağızda oluşan aftlar Behçet hastalarının hemen hepsinde vardır. Bu belirti, hastalığın diğer belirtileri ortaya çıkmadan yıllarca önce tek başına görülebilir. Yaralar; yanak içi, dil, dudaklar, yumuşak damakta tek ya da çok sayıda ortaya çıkabilir. Yaraların ortası kirli beyaz, etrafı kızarık ve ağrılıdır. Genellikle 7 ile 14 gün içinde iyileşirler. Bu ağız yaralarının en önemli özelliği, yıl içinde tekrar tekrar ortaya çıkmasıdır ancak; tekrarlama sıklığı hastadan hastaya değişir.

Genital bölgede görülen yaralar
Ağızdaki aftlara benzer şekilde genital bölgede de yaralar çıkabilir.

Diğer Deri Belirtileri
Ağız ve genital bölgede görülen aftlar dışında deride görülen belirtiler, hastalığın başlangıcında veya seyri esnasında sık görülür. Genelde bacakların ön yüzünde 1-5 santimetre çapında, kırmızı ve ağrılı sertlikler görülür. Bunlar nadiren gövdede düzensiz ve dağınık olarak ortaya çıkabilirler. Bu lezyonlar bir hafta-on gün içinde, yara haline dönmeden, çoğunlukla yerlerinde hafif bir leke bırakarak iyileşirler.

Sivilce benzeri belirtiler, sırt, yüz, göğüs, kasıklar, kalçalar, cinsel bölge, kol ve bacaklarda ortaya çıkan, mikropsuz; ancak iltihaplı görünümde lezyonlardır. Görünüm açısından sivilceden farklı değildirler. Bu nedenle hastalığın diğer belirtileri ile birlikte değerlendirmek bir anlam taşır.

Vücudun genellikle; koltuk altı, meme, ayak parmak araları ve cinsel bölge haricinde, ağız içindeki aftlara benzeyen yaralar görülebilir. Bunlar diğer belirtilere göre daha az ortaya çıkar.

Behçet hastalığı deri dışında hangi organları tutar?
Behçet Hastalığı Tüm organ sistemlerini tutabilen ve ciddi sonuçlar doğurabilen bir hastalıktır.

Göz tutulumu:
Bu, hastalığın en ciddi tablolarından biridir. Tutulum genellikle iki taraflıdır. Gözler hastalığın başlangıcından sonraki ilk 3 yıl içinde tutulabilir. Bu tutulum alevlenmelerle giden, tekrarlayıcı bir seyir gösterir. Gözün hem ön hem arka kamaraları tutulur. Her alevlenmeden sonra, giderek körlüğe neden olacak bazı yapısal hasarlar oluşturabilir.

Eklem tutulumu:
Genellikle, ayak bileği, diz, el bileği ve dirsek eklemleri etkilenir. Monoartiküler (tek eklem tutulumu ) ya da oligoartiküler (4 ya da daha az eklem tutulumu) gözlenir. Bu iltihap genellikle birkaç hafta sürer ve eklemde hasar bırakmadan düzelir.

Nörolojik tutulum:
Sara nöbetleri, artmış kafa içi basıncıyla ilişkili baş ağrısı ve beyin bulguları karakteristiktir. En ağır biçimi, erkeklerde görülür. Bazı hastalar, psikiyatrik problemler geliştirebilir.

Gastrointestinal tutulum:
Mide- bağırsak sisteminde de ülserler (yaralar) görülebilir.

Hastalığın Tanısı
Behçet hastalığı bir vaskülittir yani bir damar duvarı iltihabıdır. En önemli ve diğer belirtiler henüz ortaya çıkmadan kendini gösteren ilk bulgu: ağızda tekrar eden yaralardır(aftlar), Behçet hastalığında bütün bulgular bir arada olmadığında tanı koymak zor olabilir. Eğer hastada ağızda, cinsel bölgede, göz ve deride bulgular varsa tanı kolaylaşır.

Hastalığın tanısı aşağıdaki kriterlere göre konulur:
Yılda en az 3 kez ağızda tekrar eden aft ile birlikte aşağıdaki kriterlerden iki veya daha fazlasının bulunması:
Cinsel bölgede yaralar
Göz tutulumu (Üveit ve retinada hasar)
Deri bulguları
Pozitif paterji testi (Behçet hastalığını tanımak için yapılan bir test)
Paterji (Derinin Özgün Olmayan Reaksiyonu) derinin aşırı duyarlılığını ortaya koyan bir testtir. Paterji testi, hastanın önkol derisine steril bir iğne batırılarak yapılır. Reaksiyon 24 saatte belirginleşip 48 saatte maksimum seviyeye ulaşır. Önce kırmızı 1-2 milimetrelik bir kabarıklık iken steril cerahatli sivilce haline de dönebilir. Paterji testinin pozitif olması Behçet hastalarında pozitif tanı kriteri olarak kabul edilir.

Tedavisi
Tedavinin seçimi hastanın klinik belirtilerine bağlıdır. Alevlenmeler ve düzelmelerle seyreden bu hastalık zaman içinde belirtilerinin hafiflediği veya kaybolduğu devreler gösterebilir. Tedavi lokal(haricen) ve sistemik olmak üzere iki kısımdan oluşur. Lokal tedavi deri, ağız içi ve cinsel bölge belirtilerinde uygulanır. Sistemik tedavi ise organ tutulumlarında kullanılır.

Behçet hastalığı bütün organları tutabilen bir hastalık olduğu ve sonuçları tutulan sisteme bağlı olarak (Örneğin göz tutulumu körlük ile sonuçlanabilir) hastanın yaşam kalitesini önemli ölçüde etkilemesinin yanı sıra hastanın ölümüne dahi neden olabilir. Bu nedenle hastalığın erken tanı ve tedavisi çok önemlidir. Hastalık tekrarlayıcı olması sebebiyle bir uzman tarafından düzenli takip gerektirir.

KIŞIN BAKIMLI SAÇLAR İÇİN İPUÇLARI-AYFER AYDIN

Kış Aylarında Cilt Sağlığını Korumak İçin Altın Öneriler
Kış mevsiminin gelmesiyle birlikte cilt rahatsızlıklarının görülme sıklığı da artıyor. Rüzgâr, düşük nem oranı, kirli hava ve kapalı ortamlarda daha uzun süre vakit geçirme zorunluluğu gibi etkenler sivilcelerin, sedef, egzama gibi bazı cilt hastalıklarının artmasına sebep oluyor. Memorial Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Ayfer Aydın, “Kış aylarında sağlıklı bir cilt için yapılması gerekenler” hakkında bilgi verdi

“Cildimiz her an dış dünyayla irtibat halinde olduğundan fiziksel etkenlerden ciddi oranda etkileniyor. Özellikle kış mevsiminde cilt sağlığını tehdit eden faktörler çoğalır. Kışın soğuk ve kuru hava, düşük nem, rüzgâr, kirli hava ve asit yağmurlarına özellikle dikkat edilmesi gerekir. Bu doğal etkenlerin yanı sıra kışın gelmesiyle birlikte kapalı ortamlarda geçirilen zamanın artması da cilt sağlığını olumsuz etkiler. Melatoin hormonunun güneşsiz ortamlarda daha fazla salgılanması insanların kış aylarını daha stresli ve depresyona eğilimli geçirmelerine yol açar. Bu faktörlerin birleşmesi; akne (sivilce) ve egzama gibi cilt hastalıklarının görülmesinin yanı sıra stresle tetiklenen sedef, vitiligo gibi önemli deri hastalıklarının da artmasına sebep olur.

Kış aylarında bakımlı saçlar için ipuçları:
Saçlarınız ıslakken dışarı çıkmayın
Sokağa çıkarken bere ya da şapka kullanmak saçlarınızı kuru ve kirli havadan korunmasına yardımcı olur. Saçlarınızı nemlendirmede ve daha volümlü görünmesinde sıcak değil, ılık suyla yıkamanın faydası vardır. Ilık su nemi saçlara hapseder ve saçlara fazladan parlaklık katar..

Fön makinesi ve saç düzleştirici gibi saç şekillendirici aletleri kullanmayı azaltın.

Kış ayları saç dökülmelerinin de yoğun olarak görüldüğü bir dönemdir. Yaz mevsiminden kışa geçişte melatonin ve seratonin hormonlarının azalmasıyla çok sayıda insanda ruhsal olarak hafif de olsa depresif duygular oluşabilir. Saç sağlığımız ruh sağlığımızdan birebir etkilendiği için saç dökülmeleri de bu mevsimde artar. Tarama işlemi sırasında tutam tutam saç dökülmesi görülüyorsa mutlaka bir dermatoloji uzmanına başvurulmalıdır.

Dudaklarımız da soğuk havanın etkisi ile kurup çatlayabilir. O nedenle dudakların gün içerisinde sık sık nemlendirilmesi gerekir. Bu nemlendirme basit bir vazelin veya yanınızda taşıyabileceğiniz dudak koruyucular ile olabilir.

Genç bir cilt için kış mevsimini değerlendirin
Kış mevsimi yoğun güneşin olmaması nedeniyle cildinize kimyasal peeling, lazer ile cilt gençleştirme gibi işlemlerin rahatlıkla yapılabileceği bir dönemdir.
Kimyasal peeling uygulamaları; deriyi canlandırmak, gençleştirmek, görünüşünü iyileştirmek için bazı kimyasal solüsyonların uygulamasıdır. Bu tedavide deriye, yüzeyel tabakaların ayrılmasına ve soyulmasına neden olan kimyasal bir asit uygulanır. Bu uygulanan meyve asitleri başta olmak üzere çok sayıda peeling solüsyonu, derinin altında yalancı bir yanık alarmı olarak algılanarak deri altında yeniden bir yapılanma ve onarım başlatır. Bu yeniden onarım sayesinde cilt daha canlı, diri, genç ve sıkı bir hal alır ve sonuçlar kalıcıdır. Uygulanan solüsyon, derinin üst yüzeyinde de var olan sivilce, siyah noktalar, sivilcelerin oluşturduğu izler, küçük çukurcuklar, güneş, yanık ve yaşa bağlı oluşan kırışıklıklar, güneş yaş ve gebelik nedeniyle ortaya çıkan lekeler, çiller, kanser potansiyeli taşıyan kabuklu deriden kabarık lezyonların düzelmesinde ve iyileşmesinde etkindir.

Lazerle cilt gençleştirme ise; cildin genç kalması ve yaşlanma izlerinin giderilmesi için uygulanan en son teknolojik yöntemdir. Cilt gençleştirme ya da “rejuvanation” olarak da adlandırılan bu yöntemle cilde verilen lazer ışığı ile cerrahi hiçbir işelm uygulanmadan cilt altı hücrelerinin, yeni kollejen ve elastin lifleri üretmesi hızlandırılır. Böylece verilen lazer enerjisiyle kırışıklıklar azalıp yok, olurken ciltte belirgin gerginleşme ve dirileşme hissedilir.

Kış aylarında nemlendiricilerinizi değiştirin!
Yaz mevsiminde yağsız ve su bazlı nemlendiriciler kullanılması daha uygun iken ; kış aylarında daha yoğun ve yağlı nemlendiriciler kuruyan cildimizi korumada daha faydalı olacaktır.

Soğuk havanın sebep olduğu cilt kuruluğu cildin yaşlanma sürecini de kolaylaştırır.
Yaşlılar, çocuklar ve derisi kuru olanlar kış mevsiminden en çok etkilenen grubu oluşturuyor. Bu aylarda havadaki nem azalırken kalorifer, soba ve klima gibi cihazlar nem oranını daha da aşağıya çekiyor. Bu aşamada deri kuruluğuna bağlı gelişen veya şiddetlenen deri hastalıklarının önlenmesinde nemlendiricilerin kullanılması büyük önem taşıyor. Cilt temizliğinde de ;cildin PH değerine uygun nemlendiricili tıbbî temizlik ürünleri kullanılmalıdır. El temizliği için kullanılan sabunların, yüz temizliği için kullanılması son derece yanlıştır. Çünkü el derisi, yüze oranla daha kalındır, bu yüzden cilt tipinize uygun temizleyicilerin kullanılması uygun olacaktır. Günde birkaç kez duş almak, sık sabun kullanmak cilt kuruluğunu artıran faktörlerdir. Özellikle çok sık duş alan kişiler, cilt bakımlarını ihmal etmeyerek, banyodan sonra mutlaka nemlendirici kullanmalıdırlar. Ayrıca cildin yağlı olması, nemle karıştırılmamalıdır; yağlı cilde sahip kişiler de kış aylarında nemlendirici kullanmalıdırlar.

Uz.Dr. Ayfer AYDIN

LAZERLE İSTENMEYEN TÜYLERDEN KURTULMAK-AYFER AYDIN

Vücuttaki istenmeyen tüylerden kurtulmanin en hızlı ve güvenilir yolu olan lazer epilasyon, hem estetik açıdan iyi görünmek; hem de sağlıklı olmak isteyen hanımların imdadına yetişiyor. Uzmanlar lazer epilasyon işleminin; havaların henüz çok ısınmadığı ve güneşin kendini sıkça göstermediği bu aylarda yaptırılmasını öneriyor.

Memorial Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Ayfer Aydın , “Lazerli epilasyon yöntemi” hakkında bilgi verdi.

Lazerli epilasyon vücuttaki istenmeyen tüyleri acısız ve cilde zarar vermeden yok eden kalıcı bir yöntemdir. Özel olarak seçilen dalga boyundaki lazer ışınları kıl kökünde bulunan melanin pigmentini hedef alır. Lazer ışınını emen melanin pigmenti ısınır ve kıl kökü tahrip olur. Tüylerdeki melanin cilttekine göre daha konsantredir. Bu da cildin zarar görmesini önler. Lazerli epilasyondan etkili sonuç alabilmek için en az 4 seans düzenli olarak devam etmek gerekir. Seans sayısı, cilt tipine ve tüylerdeki yoğunluk ve renge göre değişir. Lazerli epilasyonla uygun gelişmişlikteki tüyler yok edildiği için bu evreye gelmeyen tüyler için uygun evre beklenir. Bu da seans sayısının artmasına neden olabilir. Cilt rengi açık, tüyleri koyu olan kişilerde oldukça hızlı ve başarılı sonuçlar elde edilmektedir.

Lazer işlemi nasıl uygulanır?
Lazer, Selektif Foto-Termoliz (ışık ısısıyla seçici tahrip) adı verilen bir mekanizma üzerinden etki gösterir. Deriye lazer atışı yapıldığında, ışık milisaniyeler içinde deriden emilmeksizin geçer ancak kıl kökü ve kıl gövdesi tarafından emilir ve kıl kökü içinde yüksek ısı meydana getirerek kıl kökünün tahrip olmasına yol açar.

Lazerin vücuda herhangi bir zararı var mıdır?
Lazer uygulamaları çoğu zaman radyasyon gibi algılanmakta ve zararlı etkiler meydana getirebileceği düşünülmektedir. Oysa lazer ile radyasyon arasında bir ilişki yoktur. Lazer uygulaması sırasında deri altındaki doku ve organlara herhangi bir etkide bulunduğuna dair bir bulgu gözlenmemiştir. Lazerle vücutta ancak kıl kökü seviyesine dek ulaşılabilir.

Uygulama sırasında acı hissedilir mi?
Lazer işlemi sırasında tüylerin cımbızla çekildiğinde meydana gelen acının benzeri bir his algılanır. Vücudun bazı bölgeleri daha duyarlı olduğundan, doğal olarak bazı bölgelerde bu his daha güçlü hissedilebilir. Ancak lazer soğutucu ile birlikte kullanılmakta olduğundan derinin ısınmasına bağlı bir ağrı-acı meydana gelmez. Soğutucu, işlem sırasında lazer atışı öncesi-atış sırası ve sonrasında deriyle sürekli temas halinde tutularak işlem bölgesini soğutur ve deri üst tabakasını lazerin ısısından korur. Soğutucu sayesinde kıl kökündeki reaksiyon da nisbeten az hissedilir.

Lazerli epilasyon hangi bölgelerde uygulanır?
Lazer, bütün vücuda uygulanabilir. Yüz, ense, kulaklar, boyun, kol, koltukaltı, bacak, kalça, sırt, göbek, omuzlar ve bel bölgelerinin yanı sıra göğüs ve bikini çizgisi gibi hassas bölgelerde de rahatlıkla uygulanabilir.

İşlemler ne kadar sürer?
Lazer epilasyon işlemi uygulama yapılan bölgenin genişliğine göre değişir.

Kaç kez yapılır?
İşlem köklerin büyüme aşamasında 4-6 hafta aralıklarla ya da tüyler çıktıkça yapılır. Toplam işlem sayısı vücut bölgesine göre değiştiği gibi, genetik faktörler, yaş, cinsiyet, hormonal profil gibi özelliklerinize bağlı olarak da farklılıklar gösterir. Tedavi amacınızı doktorunuza bildirdiğinizde size göre uygun bir tedavi şeması ayarlanacaktır.

Tedaviden sonra deride ne gibi bir değişiklik gözlenir?
Hassas ciltlerde hafif pembelik veya kızarıklıklar olabilir. Ancak güçlü bir soğutucu ile birlikte kullanılan lazerlerde, işlem sonrası pembelik-kızarıklık hemen hemen hiç görülmez.

İşlem sonrası losyon-krem ya da ilaç kullanımı gerekli midir?
Kızarıklık oluşmayan bir tedaviden sonra herhangi bir koruyucu krem uygulamasına da gerek kalmaz. Kızarma meydana geldiği takdirde koruyucu ve onarıcı kremler kullanılmalıdır.

Lazer tedavileri sırasında güneşe çıkmak sakıncalı mıdır?
Tedavi süresince güneşten sakınmak tavsiye edilir.

Yüze uygulanan bir tedaviden sonra makyaj yapılabilir mi?
Uygulama sonrası ciltte kızarıklık oluşmadığı takdirde makyaj malzemeleri işlem gören bölgeye rahatlıkla uygulanabilir ancak deride kızarıklık meydana getiren bir lazer tedavisinden sonra kimi makyaj malzemelerinin kullanımı sakıncalı olabilir.

Lazer uygulamasından sonra işlem bölgesindeki tüylere ne olur?
İşlemden sonraki 3 gün içinde tüyler yüzeye çıkmaya başlar ve dökülür. Tüylerin yüzeye çıkması yeniden büyüme olmayıp, köklerin içindeki tüylerin dökülmeleri için gereken bir süreçtir. Dökülme tamamlandıktan sonra o bölgede birkaç hafta süreyle yeni tüy çıkmaz. Yeni tüyler çıkması yeni bir seans gerektiği anlamına gelmektedir.

Lazer işlemlerine başlamadan önce ne yapılması gerekir?
Lazer işlemlerine başlayabilmek için o bölgedeki tüyleri bir süre kökten almadan beklemek gerekir. Bu süre içerisinde uzayan tüyleri kesilebilir ya da tüy dökücü krem kullanılabilir İşleme başlamak için tüylerin uzun olmaları gerekmez, köklerin tüy çıkarmış olması yeterlidir

Epilasyon uygulamalarına artık yalnızca bayanlar değil, erkekler de sıklıkla başvuruyor...
Erkeklerin en sık uygulama yaptırılan bölgeler omuz, sırt, göğüs, boyun- ense ve elmacık kemiklerinin üzerindeki sakallardır. Erkekler, lazer epilasyon uygulamalarında kadınlara göre bazı avantaj ve dezavantajlara sahiptirler. Avantajları, erkeklerin daha kalın ve koyu renk kıl köklerine sahip olmaları nedeniyle, lazere çok iyi yanıt verirler ve çok daha başarılı sonuçlar alınabilir. Erkeklerin dezavantajı ise yapıları gereği yüksek erkeklik hormonları nedeniyle sürekli yeni kıl üretimi ile karşı karşıya olmalarıdır. Bu durum sık sık yeni uygulamaları ve zorunlu kılmaktadır. Doğru tedavi ile istenilen sonuç elde edilir.

KİMYASAL PEELİNG NEDİR NASIL UYGULANIR-AYFER AYDIN

Kışın Cildinize Kimyasal Peeling Yaptırmayı Unutmayın

Memorial Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Ayfer Aydın kimyasal peeling hakkında merak edilenleri anlattı.

Yüz, boyun, göğüs, eller ve kollarda oluşan yanıklar, kırışıklıklar, lekeler ve çiller kimyasal peeling sayesinde sorun olmaktan çıktı. Çeşitli kimyasal solüsyonların cilde uygulanmasıyla yapılan kimyasal peeling, ciltte oluşan küçük çukurların ve izlerin giderilmesinde çok etkili bir yöntem.

Kimyasal Peeling nedir?
Deriyi canlandırmak, gençleştirmek, görünüşünü iyileştirmek için bazı kimyasal solüsyonların uygulamasıdır. Bu tedavide deriye, yüzeyel tabakaların ayrılmasına ve soyulmasına neden olan kimyasal bir asit uygulanır. Çok sayıda kimyasal peeling ajanı olmakla birlikte en sık kullanılanlar glikolik asit, alfa hidroksi asitler (AHA), triklosetik asit (TCA), salisilik asit, jesner solüsyonu ve kombinasyonlarıdır.

Kimyasal peeling ile neler tedavi edilebilir?

Kimyasal peeling ile neler tedavi edilebilirYanık ve herediter faktörlerin deride oluşturduğu kırışıklar, güneşe ve yaşa bağlı lekeler, karaciğer lekeleri, çiller, kanser potansiyeli taşıyan kabuklu kızarıklık veya yüzdeki koyu renkli lekeler, melazma denilen hormonal veya gebelik lekeleri peeling ile düzeltilebilir, hatta iyileştirilebilir. Aktif aknede iyileşmeye ve akne izlerinde düzelmeye yardımcıdır. Deride oluşturulan soyulmanın ardından yeni deri gelir. Yeni gelen cildin dokusu ve rengi daha düzgün ve daha homojendir.

Neler tedavi edilemez?
Derideki gevşeme ve sarkmalar düzeltilemez. Kimyasal peeling işlemi yüz gerdirme, kaş kaldırma işlemlerinin yerini tutmaz. Gözkapağı düşüklüğünü gidermede de etkili değildir. Derin çukurlarda bir dereceye kadar yardımcı olabilmektedir. Küçük çukurlar ve izlerde ise çok etkilidir.

Nasıl uygulanır?
Yüz, boyun, göğüs, eller ve kollara doktorun seçimi ve hastanın derisinin durumuna göre bir asit solüsyonu seçilerek hastane şartlarında uygulanabilir. Deri, yağlarından arındırıldıktan sonra tedavi alanına uygulama yapılır. İşlem esnasında 5-10 dakika kadar hafif yanma ve batma görülebilir. İşlem sonrası normal günlük yaşama hemen dönülebilir. İstenilen sonuçları elde etmek için birkaç seans gerekebilir.

Peeling sonrasında beklenebilen durumlar nelerdir?
Kimyasal peelingin derinliğine bağlı olarak ciltte, hafif veya güneş yanığı benzeri reaksiyon oluşur. Yüzeysel tipte 1-5 gün süren kızarıklıklar ve hafif soyulmalar olur. Derin tiplerde ödem ve deride gerginliğin yanı sıra kahverengi bir tabaka oluşumunun görülmesi normaldir. Bu tabaka 7-10 günde soyulur.

Peeling sonrası nelere dikkat edilmeli?
Ciltte oluşan kabuklar kesinlikle soyulmamalıdır. Sadece hekim tarafından önerilen nemlendirici prepatlar kullanılmalıdır. Ayrıca güneşten korunmaya dikkat edilmelidir.

Peeling hangi durumlarda uygulanmaz?
Peeling yapılacak yüzeyde açık uçuk bulunuyorsa, derin güneş yanığı, açık yara ve enfeksiyonlar varsa, daha önceden o bölgede soyma işlemi yapılmışsa bu yöntem kullanılmaz. Ayrıca Roaccutane tedavisi gören ya da yakın zamanda görmüş kişilere kimyasal