Parmak Uzunluğu Sosyal Davranışı Etkiliyor

Liverpool ve Oxford Üniversiteleri’ndeki araştırmaya göre, parmak uzunluğunun davranış hormon düzeylerini rahimde varoluştan beri etkilediği kanıtlanmıştır.

Hormonlar androjen olarak adlandırılan erkeksi güçleri, saldırganlık ve güç gibi, geliştirebilmektedir.

Testesteron gibi androjenlerin yüksek düzeyleri ikinci parmağa göre dördüncü parmağın uzunluğunu daha çok artırır.

Hormonlara maruz kalma düzeyine göre parmak uzunlukları değişkendir. İkinci parmağın dördüncüden uzun olması, rekabetçilik özelliği gelişmiş demektir.

Aynı zamanda, işaret ve yüzük parmakları aynı uzunlukta olan kişilerin kalp krizi geçirme riski daha fazladır.

Başka bir araştırmaya göre ise, yüzük parmağı, işaret parmağından uzun olan kadınların, diğer kadınlara oranla spora daha yatkın olduğu kanıtlanmıştır.

Yüzük parmağı, işaret parmaklarından uzun olanların, koşuya daha yatkın ve koşu gerektiren sporlarda daha başarılı olduğu da kaydedildi.

Erkeklerde parmak uzunluğu, idrak kabiliyeti ve sperm sayısına ölçü olarak gösteriliyor. yüzük parmağı işaret parmağına göre ne kadar kısaysa, kişinin fevri olması, şiddete eğilim göstermesi ihtimali o kadar artıyor.

Kadınlar için, işaret parmağının uzun olmasının doğurganlık oranını gösterdiğini düşünülüyor.

Ruh Sağlığı ve Anksiyete Hakkında 3 Genel Bilgi

Genel ruh sağlığımız tüm hayatımızı etkiler. Kendimizi kötü hissetmemiz yaşamımızdaki olayları kısıtlar. Ruh durumumuzu kontrol altına almak, ruhumuza iyi bakmak bizim elimizdedir.

İki temel faktör herkesin ruh sağlığında etkilidir. Kalıtım ve çevre. Şizofreni, manik depresif ruh hali gibi ruhsal rahatsızlıklar kalıtsaldır.

Sağlıklı bir zihin ve sağlıklı bir beden kişide bir bütündür. Kişinin kendine olan saygı ve sevgisi ilk kuraldır. Kendine vakit ayırmak, özen göstermek, örneğin, dişleri fırçalamak, sinemaya gitmek, çok istediğimiz bir konsere bilet almak, banyo yapmak, bakım yapmak kendimize zaman ayırmak çok önemlidir.

Değerli olduğumuzu kendimize hissettirmemiz çok önemlidir. Bebeklik ve çocuklukta bu dönem başlar. İyi eğitimli bir çocuk ve mutlu aileye sahip bir çocuk hep böyle hisseder.

Disiplini elden bırakmadan huzurlu ve iyi eğitim çocuklukta başlar ve böyle devam eder. Kronik baş ağrısı, ülser gibi hastalıklar ruhsal sıkıntılardan ileri gelir.
Ruhsal ve zihinsel gerçekleri kabul etmemiz gerekir. Kendimiz, yapımız, kişilik ve huylarımız nasılsa öyleyizdir.

Değiştirmemeye çalışmalı, ileri derecede ruhsal sıkıntılarımız varsa tıbbi yardım almalıyız. Modern psikoterapi yöntemleri ile rahatlamaya çalışırız. Bunu desteklemek için temiz havada doğa sporları yapabiliriz.

Rüya analizi ve hipnoz yöntemi en son tıbbi tekniklerden biridir. Kendimizi her halükarda sevmeli ve düşünmeliyiz. Böylece hiçbir ruhsal sorun karşısında çaresiz kalmayız.


Bu depresyon başka

Psikolog Ferahim Yeşilyurt, sonbahar depresyonu hakkında merak edilenleri yanıtladı: Yaz mevsimi insanların rutin işlerinin azaldığı, doğanın tazelendiği, tatillerin yapıldığı bir mevsim. Bu arada gündüzler uzamış ve insanların iş sonrası kendilerine ayırabildikleri zaman da artmış oluyor.

Deniz kenarları ve parklar vaktini değerlendirmek isteyenler için bekliyor. Yazın yaşanan tüm bu canlanmaya karşın sonbahar ve kış döneminde tersine bir dönem yaşanıyor.

Gündüzler kısalmaya, havalar değişmeye, doğa hüzne bulanmaya başlıyor. Bu değişimden insanlar da nasibini alıyor.

Bu da sonbahar depresyonuna neden oluyor.Sonbahar gelince neden depresif oluyoruz? İlkbahar doğanın canlanmasına, sonbahar ise canlılığını azaltmasına karşılık gelir. Bu nedenle sonbahar hüznü çağrıştırır. Havaların kötüleşmesi açık alanlardan tekrar güneşsiz kapalı alanlara gidilecek olması keyifsizlik ve mutsuzluk verebilir. Güneşli güzel günlerin artık gerilerde kaldığı, çetin kış koşullarının tekrar gelmek üzere olduğunu hatırlatır. Bu nedenle sonbahar hüzün mevsimi olarak anılır.Güneşi az görmek, iş sorumluluklarının artması, okulların başlaması, havaların serinlemesi insanlarda birtakım ruhsal değişimlere neden olur.HaberTürk’ün haberine göre

Ferahim Yeşilyurt sonbahar depresyonunun en sık rastlanan belirtilerinin hüzün, yorgunluk ve enerji azlığı olduğunu belirtirken, diğer belirtileri şöyle sıraladı: •

Sabah uyanmakta güçlük çekme• Yataktan kalkmak istememe• Karamsarlık• Cinsel enerjide azalma• Çabuk sinirlenmeDepresif ruh halinden çıkmak için neler yapılmalıdır? İyi bir tatil sonrasında yeterince dinlendiğimizi düşünmek lazım.

“Bu kadar tatilden sonra yeniden yeni sorumluluklar alabilirim.” diye düşünmek lazım. Yeni planlar hazırlamakta fayda var. Yeni planlar hem bizi bir şeyler yapmak için zorlar hem de hareketlendirir. Uyku ve beslenme alışkanlıklarımızı yeniden tatil öncesine göre düzenlemek gerekir. Yeni amaçlar, hedefler oluşturmak gerekir. Yazın bazı güzellikleri olsa da sonbahar ve kış mevsiminin de benzer güzellikleri olduğu hatırlanmalı. Yazın çoğunlukla sinema ve tiyatroya gitmek istenmezken, bu dönemlerde bu faaliyetlerle ilgilenilebilir.Gün ışığının azalması depresyonu artırıyor mu? Güneş ışınlarının daha az olduğu kış aylarında depresif duyguların daha fazla arttığı bilinir. Hatta depresyonda “ışık tedavisi” adında bir yöntem bile vardır. Özellikle İskandinav ülkeleri gibi kış aylarının çok yoğun geçtiği bölgelerde bu tedaviden yararlanılır.Enerjimizi artırmak amacıyla neler önerirsiniz?• Düzenli egzersiz yapın. Günde bir saat yürüyüş bile yeterli.• Sağlıklı beslenmeye özen gösterin.• Düzenli uyuyun. Aynı saatte yatıp, aynı saatte kalkın.• Güne mutlaka iyi bir kahvaltıyla başlayın.• Arkadaşlarınıza vakit ayırın.• İşyerinde kısa molalar verin.• Keyif aldığınız aktiviteleri planlamaya çalışın.

Sonbahar depresyonu en çok kimlerde görünüyor? Depresif duygu durumu, çökkünlük, kaygı ve endişe genellikle kadınlarda daha sık görülür. Bu nedenle sonbahar depresyonunun da kadınlarda daha sık görüldüğünü söyleyebiliriz. Diğer taraftan daha önce depresyon tanısı almış kişilerde de bu dönemlerde depresyonun tekrarlama ihtimali artar. Özellikle karamsar, endişeli, özgüveni düşük kişiler bu dönemlerde daha fazla risk taşırlar.Yiyeceklerin de ruh halimiz üzerinde etkisi var mı?

Beyaz şekerden uzak durmak gerekir. Kan şekerini hızla yükseltip düşürdükleri için halsizlik, yorgunluk hislerine neden olabilirler ya da artırabilirler. Bunun yerine şekeri doğal meyvelerden kullanmak daha iyidir. Tatlı, çikolata ve pastaların fazla tüketimi fayda sağlamaz. Diğer taraftan vitamin eksikliğine bağlı olarak da yorgunluk halsizlik hissedilebilir. Bunu gidermek için doğal ya da medikal vitaminler kullanılabilir.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu

Hiperaktif, dikkatsiz ve düşüncesiz davranışlar topluluğudur. Uygunsuz ve şiddetli davranışlar olarak tanımlanır.

Ruh hali, anksiyete, dürtüsellik, düşmanlık, kötü konsantrasyon, uyku bozuklukları, baş ağrısı, migren ve mide bozuklukları gibi şikayetler görülür. Zayıf doğan kişilerde daha çok görülür.

Dikkatsizlik kadında, hiperaktivite bozukluğu erkekte sık görülen şikayetlerdir. Büyüme çağındaki çocuklarda görülen hastalık çevresel faktörler ve beslenme ile paraleldir. Bunlar beyin gelişimi ve işlevini etkiler.

Zararlarını, sonuç ve nedenlerini çocuklara öğretmek gerekir.

Davranış bozukluğunun olası nedenleri şunlardır:

çocuğun yaşamında ani bir değişiklik, anne, baba kaybı, boşanma, ya da ebeveynlerin iş kaybı, taşınma, nöbetler, orta kulak sorunları, kısa süreli işitme sorunları, görme sorunları, beyin sorunları, başarısızlık, öğrenememe ve okul korkusu, anksiyete ve depresyon.

Araştırmalara göre, demir ve yağ eksikliği, çinko eksikliği DEHB ile ilişkilendirilmiştir. Otizm, şizofreni, depresyon gibi hastalıklarda da aynı şekildedir. Yağlar, beyin ve merkezi sinir sistemi temel yapısal ve işlevsel görevinde rol oynar ve gelişmesinde önemli bir faktördür.

Yumurta sarısı ve beyaz etlerde bulunan demir ve yağ çocukların davranış özelliklerinin gelişimi için önemlidir.


Çocuğunuzun Kişisel Gelişimine Katkıda Bulunun

Pek çok çift için iyi anne baba olamama, adeta bir fobidir. Bu fobinin üstesinden gelme yolu da çocuğunun üzerine titreyen, mükemmel kişilik yaratma takıntısı ile hareket eden anne baba rolüne bürünmektir. Oysa uzmanlar, bu modelinin doğru olmadığı konusunda birleşiyorlar.

Birey olarak kabul edin
İyi anne baba olmanın ilk koşulu, çocuğunuzu doğduğu andan itibaren bir birey olarak kabul etmektir. Dolayısıyla sizin, onun üzerindeki isteklerinizden ziyade, onun ne istediğine önem vermek gerekiyor. Çoğu anne baba demez mi, “Benim yapamadıklarımı çocuğum yapsın istiyorum”…

Bağımlılık ilişkisi yaratmayın
İyi anne baba, çocuğunun kişilik gelişimine katkıda bulunan, kendine güven duymasını sağlar. Çoğu zaman karıştırılır; fakat anne babaya bağlanma ayrı, bağımlılık ayrıdır. Aslolan birincisidir. Çocuğun yeteneklerini keşfetmek ve kendisinin keşfetmesine izin vermek, onu baskı altına almamakla olur. Çocuk her hareketi kontrol altında tutularak değil; koşarak, zıplayarak, oynayarak büyümeli.

Kafanızdaki şablona oturtmaya çalışmayın
İyi ebeveyn, çocuğunu seçim yapmaya yönlendiren anne babadır. Çocuğu kafanızdaki şablona oturtmaya çalışmak, yapabileceğiniz en büyük hatadır. O sizden başka bir canlı, başka bir birey. Özellikle ergenlik döneminde ailenin beklentisi ile çocuğun istekleri çatışacağından, ortaya başedilmez sorunlar çıkabilir. Bu noktada çatışmak ve beklentilerinizi dayatmak yerine, anlamaya yönelik bir sohbet ortamı yaratarak iletişim kurmanız önemlidir.

Güven duygusu aşılayın
Kendine güvenen bir çocuk yetiştirmenin yolu, çocuğun başkalarına güvenmesini sağlamaktan geçer. 0-3 yaş aralığında ağlatılmayan çocukta başkalarına karşı güven duygusu gelişir. Kendine güven için çocuğun kendi cinselliğinden hoşnut olması gerekir. Cinsel kimliğin oluşması da 4 yaşında olur. Eşlerin iyi birer sevgili olarak rol model olması, çocuğunuzun cinsel kimliğinin oluşmasına olanak yaratır.

Yarışabilmesini sağlayın
İyi anne baba, çocuğunun girişimci ruhunun gelişmesine katkıda bulunur. Bu da oyuncaklarıyla, arkadaşlarıyla, kapalı alanda ya da doğada oynaması için imkan yaratılmasıyla olur. 6-11 yaşlarında çocuğun yarışabilmesi, rekabet etmeyi öğrenmesi gerekir. Bunun için yaşıtlarının arasında bulunmasına fırsat vermelisiniz.

Eğlenme zamanları yaratın

Bir çocuk hayatı boyunca pek çok kez sınava tabi tutuluyor. Bu sınavlara önem vermeniz, başarılı olmasını sağlamanız önemli. Ancak onun için eğlenme, dinlenme, yeteneklerini geliştirme alanı da yaratmanız gerekir. Elinizdeki imkanlar ölçüsünde onun yeni alanlarla tanışmasına izin verin.

Sorgulamadan dinleyin
Çocukla iletişim kurmak, diğer yetişkinlerle iletişim kurmak gibidir aslında. Tıpkı yaşıtlarınız gibi onu da anlamaya çalışmak, duygularına ayna tutmak gerekir. Bu da soru sormak, direktif vermek, öğüt vermek, “ben çocukken böyle yapardım” şeklinde karşılaştırma yapmakla değil; çocuğun ne istediğini anlamaya çalışmakla olur.

Uykusuzluk-İnsomnia

Uykusuzluk diğer adıyla insomnia dinlendirmeyen hatta yoran uykudur.Araştırmalara göre daha çok kadınlarda görülür.Yaş ilerledikçe uykuya ihtiyaçta azalmaktadır.Hani hep görürüz babalarımız, dedelerimiz kafasını koyduğu an uyur :) işte bunun sebebi bu.Yaşlandıkça uykuya dalma süresi azalır.Gençlerde buna imrenir ara sıra :).Uykusuzluk her türlü soruna yol açar.Dikkat bozukluğu, kırgınlık, yorgunluk gibi.Uykusuzluğu ilaçlar da etkileyebilir.Ne kadar az stres o kadar kolay uyku !

Eşler arasındaki anlaşmazlıklar nasıl çözülür

Bir kadının ve bir erkeğin her konuda anlaşması pek mümkün bir durum değildir elbet. Önemli olan arada yalanan tartışmaları ve anlaşmazlıkları sakin ve doğru yollarda çözebilmektir. Biz de bu konuda Terapist Ebru Tuay Üzümcü’nün önerilerine kulak verelim dedik…

Eşler arasındaki anlaşmazlıklar nasıl çözülür?
Terapist Ebru Tuay Üzümcü, çiftlerin, sorun yaşanan anda değil daha sonraki bir zamanda sıkıntılarını konuşmalarının en önemli önerilerden biri olduğunu belirtiyor. Belki o günün akşamına, belki bir iki gün sonrasına; öfkenizin geçtiği sakin bir anda konuyu konuşmak için sohbet ortamını yaratmanız sağlıklı olacaktır. Çünkü bu şekilde hem siz konuşmaya daha müsait bir enerjide, karşınızdaki kişi de duymaya daha müsait bir enerjide olacaktır.

Eşler tartışırken nelerden kaçınmalıdır?
Özellikle hangi konuda tartışılıyorsa ona odaklanılması gerektiğini unutmamak gerek. Terapist Ebru Tuay Üzümcü “Zaten geçen sefer de böyle olmuştu” şeklindeki daha önceki yaşantıları o ana getirmenin çok yanlış olduğunu vurguluyor. O andaki problemde kaldığınız müddetçe sorunu çözebilmeniz de çok daha kolay olacaktır. İkinci önemli nokta, tartışma esnasında asla kişiliğe yönelik değil, davranışa yönelik derdinizi anlatabilmek, eleştirinizi yapabilmektir. Susmak ve tartışmayı bırakıp gitmek, eğer tartışmayı o anda saygılı bir biçimde sürdüremeyecekseniz bir seçenek olmalı. Eğer tartışmayı sürdürebilecek bir tutum içerisindeyseniz, konuşmaya devam etmekte fayda vardır.


Panik atak nedir, panik atak nedenleri, belirtisi ve panik atak tedavisi

Halk arasında panik atak olarak bilinen ve asıl adı “panik bozukluk” olan hastalığın tanımını Depresyon ve Panik Bozukluk Merkezi’nden Dr. Nihat Kaya şöyle yapıyor:

“Herhangi bir neden olmadan ortaya çıkan, özellikle kalbin hızlı çarpması, nefes alamama, boğazda tıkanıklık hissi, kontrolü yitirme ve ölüm korkularının eşlik ettiği panik nöbetleridir.”

Bu hastalığın nedeninin tam olarak bilinmediğini söyleyen Dr. Kaya; bazı araştırmacılara göre panik bozukluğun psikolojik etkilenmeler, örselenmeler sonucu meydana geldiğini; bazı araştırmacılara göre ise durumun biyolojik temelleri olduğunu belirtiyor.

Şehir hastalığı

Panik bozukluğun en çok 30’lu yaşlarda ortaya çıktığını ifade eden Dr. Kaya, “Hastalığın çocuklukta görülme sıklığı oldukça az, 45 yaşından sonra başlaması ise olağan değil” diyor.

Son yıllarda panik bozukluğun adeta moda gibi yayılmasının nedenlerini Dr. Kaya şöyle açıklıyor:

“Özellikle büyük şehirlerde hırsızlık, trafikteki keşmekeş, hava ve çevre kirliliği, insan ilişkilerindeki yapaylık ve bencillikler, hormonlu gıdalar, teknolojik kirlenme, yüksek binalar, asansörler, köprü ve viyadükler, metro gibi taşıma vasıtaları, iş yaşamındaki rekabetler, ayakta kalma mücadeleleri, insandaki kaygı düzeyini artırıyor. Kırsal alanda panik atak daha az görülüyor.”

Panik atak belirtileri

Dr. Nihat Kaya, tipik panik atak belirtilerini şöyle sıralıyor:

* Taşikardi (kalbin normalden fazla çarpması)
* Göğüs ağrısı ve bazen sol kolda ağrı
* Titreme, terleme, sıcak-soğuk basmaları
* Baş dönmesi, göz kararması, baygınlık hissi
* Bedende uyuşma ve karıncalanma
* Olayları, nesneleri bir sis perdesinin arkasında görme
* Kontrolünü kaybetme ya da çıldırmaktan korkma
* Bulantı ya da karın ağrısı, midede şişkinlik ve gaz
* Şiddetli ölüm korkusu
* Kendine ve çevreye yabancılaşma hissi

Kimler panik atağa daha yatkın?

* Birinci derece akrabalarında panik ya da anksiyete (kaygı) bozukluğu olanlar
* Sıkıntılı, telaşlı, aceleci, mükemmeliyetçi insanlar (Özellikle sanat, sahne, medya ve tekstil sektöründe çalışanlar)
* Düşünce ve duygularını dışarıya yeterince yansıtamayan, içe dönük insanlar
* Alkol ya da başka maddelere yatkınlık ve bağımlılığı olanlar
* Sürekli verici davranıp, “hayır” diyemeyenler
* Sürekli baskı altında olup engellenen ya da kendi kendini baskılayanlar
* Cinselliği baskılayan, cinsel tatminsizlik yaşayan, yoğun bilinç dışı aldatma dürtüleri ve gizli homoseksüel eğilimleri olanlar
* Aşırı hırslı, sürekli başarıyla beslenen, başarısızlıklarda sürekli kendini suçlayanlar

Panik atak nasıl davranır?

* Sürekli kalbini ve nabzını dinleme
* Tansiyon aletiyle dolaşma, sürekli tansiyonunu ölçme
* Sürekli yanında birilerinin bulunmasını isteme, yalnız kalamama, sokağa çıkamama, kapalı ve kalabalık yerlere girememe, toplu taşıma araçlarına binememe
* Tatile çıkamama
* Birçok sağlık sigortasına üye olup kartları yanında taşıma
* Sık sık acil ünitelerine başvurup kalp grafikleri çektirme, check-up yaptırma
* Kuaföre, diş hekimine gidememe
* Sutyen takmaktan sıkıntı duyma
* Kriz gelir diye seksten uzaklaşma
* Cenaze arabası, ambulans, itfaiye aracı görünce ve hastanelere gidince fenalaşma hissi
* Uyanamama, uykuda panikle ölürüm diye uyumama, herkes uyurken uyanık kalıp herkes uyanıkken uyuma davranışıyla kendini garantiye alma
* Tansiyon yükselecek, kalp krizi geçirilecek veya felç kalınacak korkusuyla aşırı rejim uygulama
* Uçağa, vapura binememe
* Tek başına banyo yapamama, tuvalete gidememe, kapıda birini bekletme
* Tünellerden, köprülerden geçememe, yüksek yerlere çıkamama, kendini aşağı atma korkusu
* Issız ve şehirden uzak yerlere gidememe
* Hem giysisinin cebine kriz anında kullanılmak üzere ilaç koyma
* Panik süresince tuvalate gitme isteği
* Dini inanç varsa bunu derinleştirip ibadetlere başlama, yoksa dine yönelme

Panik atak tedavisi nasıl olur?

Bu hastalığın kesinlikle kontrol altına alınabildiğini söyleyen Dr. Nihat Kaya, tedavide ana ilaç olarak antidepresan, yardımcı olarak sakinleştirici, yatıştırıcı ve bedensel belirtileri önleyici ilaçlar kullanldığını; bunların yanı sıra bilişsel ve davranışsal terapiler uygulandığını belirtiyor.

Yakınınızda biri panik atak geçiriyorsa…

Psikolog Uğur Dalan, panik atak geçiren birine ne yapılması gerektiği konusunda şunları söylüyor:

“İlk önce gerçekten o kişinin panik atak geçirip geçirmediğinden emin olunması gerekir. Eğer kişinin panik atak geçmişi varsa ve siz de o anda panik atak geçirdiğinden eminseniz, ilk olarak onu rahat olabileceği ve etrafında onunla ilgilenen çok fazla kimsenin olmadığı bir yere götürün. Olabildiğince sakin ve serin kanlı olmalısınız. Kişi o anda çok kötü bir şey olduğunu, öleceğini düşünüyordur; siz de sanki o kişi ölecekmiş gibi panik bir şekilde hareket edersiniz kişiyi daha da kötü bir duruma sokabilirsiniz. Panik atak geçiren kişiye bunun 10 dakika ile 20 dakika arasında geçeceğini, bu yüzden herhangi bir şey olmayacağını, sakinleşmesi gerektiğini söylemek ve nefes egzersizi yapmasını sağlamak, çok yerinde ve rahatlatıcı bir davranış olacaktır.”


Hipnozun Beyin Üzerindeki Olumsuz Etkileri

Hipnoz beyin taramalarında kullanılan bir yöntemdir. Beyni eskiye döndürerek geçmişi hatırlatma yoluyla sorunların derinine ve kaynağına inilebilir.
Sigara içmeyi durdurmak, bazı ciddi hastalıkların tedavisinde kullanılmak gibi faydaları vardır. Basit bir gevşeme ve uzman bir doktor ile bu sağlanır. Fonda hafif bir klasik müzik eşliğinde hastaya telkin verilir ve olmak istediği koşulları hayal etmesi sağlanır.

Böylece zihin rahatlar ve sorunların kaynağı ile birlikte nasıl çözüm bulunacağı ortaya çıkar. Akıl hayal zihin üçlemesi burada rol alır. Konsantre için beyin dış kaynaklara kapatılır ve etkisi % 100 görülür. Çalışmanın lideri Dr William McGeown, psikoloji bölümünde öğretim görevlisidir.
Hipnozun faydaları şu konularda etkilidir. Sigarayı bırakmak. kilo dengesini korumak, kilo vermek, stres kontrolü, konuşma becerilerini geliştirmek, utangaçlığı yenmek, fobileri yenmek, büyük acıların hafifletilmesi, tıbbi operasyonlarınyapılması, özgüven artışı, endişe, kaygı ve utangaçlığı azaltmak, fobileri yenmek, öğrenme kapasitesini artırmak, tıpta ameliyatlarda, ağrıların azaltılmasında ve alerjik bazı rahatsızlıkların tedavisinde.


Hiperaktivite ve Dikkat Eksikligi Nedir

Hiperaktivite ve Dikkat Eksikliği Nedir

Hiperaktivite deyince kiminin aklına iyi kiminin aklına kötü şeyler gelir, aslında çevremizdeki bir çok çocuk veya erişkinde hiperaktivite vardır ama çoğu zaman bunların farkına varamayız. Bazen yaşın getirdiği özellikler ola­rak yorumlar bazende geçmişten beri iç içe yaşadığımız özellikler olduğu için önemsemeyiz. Giderek hiperaktivi­te hakkında bilgiler artmış olup artık en azından ülkemiz açısından 10-20 yıl öncesi zamanlara göre daha iyi bilin­mekte ve fark edilmektedir. “Yaramaz” “haylaz çocuk” “atak çocuk” “hiç yerinde durmuyor” diye tabir edilen çocukların birçoğunda hiperaktivite olabilir. Ancak şura­sı bir gerçek ki sakin görünen veya bazı ortamlarda sakin oturan çocuklarda da hiperaktivite görülebilmektedir.

Hiperaktivite Dikkat

Kimi ailelerin çocuğuna hiperaktif tanısı konunca çocu­ğuna dahi denmiş gibi sevinmekte kimi aileler ise ço­cuğuna çok kötü bir tanı konmuş gibi çok üzülmektedir. Aslında bu iki durumda oldukça hatalı olup mühim olan çocuğu olduğu gibi kabul ederek hiperaktif olsun veya ol­masın onun için en iyi olanını yapmaktır. Hiperaktivite ve dikkat eksikliği durumu önemli bir avantaj olmadığı gibi çok önemli bir sorunda değildir. Sadece onu bilmek ve onun tedavisini yönlendirmek önemlidir.

Aslına bakarsanız tedavi veya tanı için başvuran kişiler oldukça şanslı grubu oluşturmaktadır. Esas olarak fark edilmemiş ve tanı konarak yönlendirilmemiş veya tedavisi düzenlenmemiş hiperaktif çocukların daha şanssız oldu-ğu bir gerçektir. Hiperaktivite belirtileri ile okulu ve gün­lük hayatı başarılı bir şekilde idare etmek zorunda kalan ve çoğu zaman idare edemeyen kişileri gördüğümde onlar adına yapılacak çok şey olduğunu düşünmekteyim. Anne babalar, eğitimciler ve öğretmenlerin bu durumu tanıma­sı oranında erken tanı ve yönlendirme mümkün olacak ve sorunlar çıkmadan önce müdahale edilmiş olacaktır.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu

Nedense bazı anneler çocukları çok hareketli olduğu buna ek olarak çok anlamlı derecede dikkat eksikliği ol­duğu halde görmezden gelmektedir. Bunun sonucunda oluşmuş okul başarısızlığı olduğu halde çocuklarını he­kime getirmemekte, bu durumu kendilerine göre idare etmeye çalışmaktadırlar. Yönlendirme ve müdahale ya­pılmadığı için çocuklarının psiko-sosyal açıdan ve akade­mik açıdan geleceklerine olumsuz tesirde bulunabilmek­tedirler. Beni bu türlü bir kitabı yazmaya iten en önemli neden; anne baba, eğitimci ve her birey için bu durumun farklı algılanmasını önlemek ve hekim olarak bilgilendir­me görevimi yapma amacıdır. Önceden fark edilerek ba­şarı ile yönlendirilmiş fertlerin gelecekte olumlu gidişatı ve bunun sonucunda hayattaki başarıları aile ve toplum için önemlidir. Eğitimsizliğin ve cehaletin toplumun ba­şına açtığı problemleri hepimiz görmekteyiz. Bu açıdan ruh sağlığı ile ilgilenen kişilerin kişiyi topluma kazandı­racak, zayi olmasını engelleyecek ve akademik gidişatına olumlu tesirde bulunabilecek olan önlemlerin alınmasına yardımcı olması gerekir. Tedaviye her başvuran çocuğun bütün sorunlarının çözülmesi ve mutlak başarılı gidişat sağlanması gibi bir iddia hiç bir hekimde bulunmamak­tadır. Ancak bilgilendirme ve kişiye özel yönlendirme ile birçok problemin oluşması engellenebilmekte ve olumlu gidişata yardımcı olunmaktadır.

Bazıları hiperaktivite ve dikkat eksikliği durumunu sadece çok aşırı hareketlilik olarak algılama hatasına düşerler. Hareketliliğin çok aşırı olmadığı ama dikkat eksikliğinin anlamlı olduğu hiperaktif çocuklar daha güç tanınırlar. Yaşı ilerlemiş yani orta okul lise dönemine kadar idare edilmiş ve hiperaktivite (aşırı hareketlilik) şikayetleri geri plana düşmüş çocuklarında tanınması güç olur. Kimbilir belki de çok zeki olduğu halde tedavi edilmediği için oku­lun en tembel ve yaramazları olarak bilinen çocuklardan birisi erken dönemde tedavi yapılmamış hiperaktif bir çocuk olabilir. Çok hareketli ve ” bu çocuk dahi olabilir” denen ve okula başladığında herkesi hayal kırıklığına uğ­ratarak giderek özgüveni azalan ve başarısızlık duygusu yaşayan bir çocukda hiperaktif olabilir. Kim bilir belki de siz veya çok yakından tanıdığınız birilerıde hiperaktif ola­bilir. Hiperaktivite %5-10 sıklıkla görülen oldukça yaygın bir durumdur. Uzun vadede başarısızlık, madde bağım­lılığı, suça eğilim ve sosyal problemler yaşayan kişilerin tedavi edilmemiş hiperaktif kişiler olma ihtimali vardır. Aile ve toplum açısından uygun yönlendirilmediğinde iş­levsellik kaybettiren bu problemin zamanında müdahale edilmesi gerekir.

Bu kadar sık görülen ve bu kadar önemli sonuçlar (kitabın ilerleyen dönemlerinde ayrıntılı anlatılacaktır) doğuran bu bozukluk artık eskisinden çok daha iyi tanımlanmakta ve daha iyi tanı ve tedavi edilmektedir. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite durumu hakkında en çok konuşulan ve en çok araştırma yapılan psikiyatrik bozukluklar arasında ön sıralarda yer almaktadır. Özellikle geçtiğimiz on yıl bu alanda çok önemli gelişmelere vesile olmuştur.

Dikkat eksikliğini azaltan ve dikkatlerini toplamaya yar­dımcı olacak değişik tıbbi tedaviler, davranışlarını yön­lendirecek davranış terapileri bulunmaktadır. Bunların hangileri etkin hangileri etkisiz bu kitapta güncel bilgiler ışığında bilgi verilecektir. Her önüne gelenin terapi ve eğitim adı altında bir şeyler yapmaya çalıştığı ülkemizde gerçek tedavi ve yönlendirme önem kazanmaktadır.

Şizofreni Nasıl Teşhis Edilir Tedavileri Nasıl Olur

Şizofreni, şu ana kadar laboratuvar testi ile teşhis edilememiştir, klinik belirtilere dayalı olarak belirtileri göze çarpar. Beyin ve göz kontrolleri için özel Iq testleri yapılmaktadır.

Düşünce dağınıklığı, zor düşünme, hafıza zorluğu, bulanık geçmiş, konsantrasyon zorluğu, umursamazlık, duygu zayıflığı, sosyal işlev eksikliği şizofreniyi meydana getirir. Mutlaka psikolog tedavisi görülmelidir.

Uzun vadede ve etkili tedavi için erken tanı çok önemlidir. Diğer beyin hastalıklarıyla belirtileri aynıdır. Örneğin majör depresyon. Şizofren bir kişi paranoyak olur, her şeyin yanlış veya ters gittiğini düşünür. Kuşku vardır. Eğer bu hastalık ailenizde de varsa, aile ağacınızı doktorunuza sunarak, işinizi kolaylaştırabilirsiniz.

Böylece, eski vakalarda nasıl tedavi görüldüğü, neyin işe yaradığı neyin yaramadığı, hastaya nelerin iyi geldiği daha kolay bulunacaktır. Erken teşhis aynı zamanda, diğer hastalıkların başlamasını önleyecek ve beyin hasarındaki ilerlemeyi durduracaktır.

Beraberinde getirdiği kişilik bozukluğu ile, hayattan sıyrılıp kendi hayal dünyasında yaşayan şizofreni hastaları, kurdukları senrayolara göre yaşarlar ve ona inanırlar. IQ testlerinin yanısıra, koku testi, kan testimanyetik rezonans görüntüleme(mrg) testleri de şizofreni hastalığı tanısı için kullanılmaktadır.

Ada Çayının Yarattığı Mucizelere Bir Yenisi Daha Eklendi

Çeşitli hastalıkları tedavi ve önlemede ciddi bir yardımcı olan ada çayının farklı uygulamalarla birlikte saçlar için de mucizevi etkilerinin olduğu ortaya çıktı.

Güzelliğin sırlarından biri olarak kabul edilen ada çayı ile saçlarınızı onarabilir, tazeleyebilir ve size sağlığınızı kazandırabilir.

Ada çayı ve toknik: Su ile, papatya, ada çayı ve mersin yaprağının karıştırılarak hazırlandığı karışımı kısa bir süre kaynatın. Sonra demlemeye bırakın. İçindeki yaprakları çıkarın. Duşlarınızdan sonra saç diplerinize masaj ile birlikte uygulayın.

Ada çayı ve buharlı uygulama: Dağ kekiği, ıhlamur, adaçayı ve lavanta bitkilerini kaynatarak elde edeceğiniz karışımı buhar banyosu sırasında cildinize uygulayın. Cildinizin temizlendiğini ve gerginleştiğini göreceksiniz.

Saçlarınız mat veya kirli görünümlü ise aşağıda belirtilen uygulamalar sizin için faydalı olacaktır.

* Yumurta sarısı ve zeytin yağımı karıştırarak, masaj eşliğinde saçınıza uyugulayın. 10 dakika bekleyin. Yıkayıp durulayın.

* Banyonuzun ardından, saçlarınızı yıkadıktan sonra limon suyu ve sirke ile sasçlarınıza masaj uygulayın. Sonra saçlarınızı durulayın. Saç kremi uygulayın ve tekrar yıkayın. Böylece yıkanırken arındıramadığınız tüm kirlerden saçınızın arındığını göreceksiniz. Bir sonraki uygulamanız için iki hafta ara verin.



Kadınlar Neden Erkeklerden Uzun Yaşar

Alternatif tıbbın giderek yaygınlaştığı dünyamızda kadınlar hala erkeklerden ortalama 7 yıl daha uzun süre yaşıyor. İstatistikler bu gerçeği 100 yılını dolduran her 100 insandan 85′inin kadın olduğunu belirterek açıkca dile getiriyor . Ünlü Boston Üniversitesinden bu alandaki çalışmalarıyla ünlü Tom Charles Perls ünlü dergi Time’ın sağlık bölümüne kadınların erkeklerden uzun yaşamasını sebeplerini verdi.
Kadınlarda erkeklere göre daha az dolaşım sistemi bozuklukları görülmesinin daha uzun yaşama nedenlerinden en belki de önemlisi olduğunu belirten Sayın Profesöz Perls, kadınların uzun yaşamasının diğer sebeplerininde aşağıdaki sırlar olduğunu söyledi;
  • Bayanlarda kalp damar problemleri ortalama 75 yaşında görülürken, erkeklerde bu rakam 50.
  • Kandaki demir oranının farklı olmasıda kadınların daha uzun yaşamasının sebeplerinden biri. Bu farklılıktan ötürü erkek bireyler kadınlardan daha az et ve et ürünleri tüketmeli .
  • * Kadın genindeki 2. X kromozomu çok büyük bir etken . Kadınlar bu 2. X kromozomunun hücre yenileme ve destekleme özelliğinden yararlanıp daha uzun yaşayabilir. Erkekler de ise bu özellik yoktur .
  • Erkek bireyler 20li yaşlarında tıp dilince “Testesteron kasırgası” yaşarlar. Hormon seviyeleri aşırı derecede artar ve bunun sonucunda tehlikeli-zararlı davranışlarda bulunurlar. Bu tür davranışlar erkek ölümlerinin asıl sebebidir .
  • Erkeklerin ölüm sebepleri içinde depresyon da çok önemli bir yer tutar.
  • Aşırı sigara kullanımı, bol yağlı yemekler ve stres altında bulunma erkek ömrünü kısaltıyor.

En Büyük Mutluluğunuzu Keşfedin - Motivasyon

Rutin yaşam tarzınızdaki küçük değişiklikler sizi yeniden güçlendirecek ve mutlu olmanızı sağlayacaktır.

Böylece daha huzurlu olacak ve kendinize olan güveniniz artacaktır. Vücudunuzla uyumlu ve barışık olun. Acı, ağrı, yorgunluk, anksiyete gibi olumsuz durumlarda sorunu nasıl çözeceğinizi düşünün. Doktora gidin. Spor yapın, düzenli beslenin.

Keyif alacağınız şeyleri yapın ve kendinize zaman ayırın. Mutlu olabilmek için iyi bir psikolojiye sahip olmak gerekir. Kötü hissediyorsanız psikolog yardımı alın. Yoga yapın, aklınızı boşaltın ve rahatlayın. Sevdiklerinizle birlikte olun, eğlenin.

En yakınlarınıza örneğin eşinize, çocuğunuza, kardeş ya da arkadaşınıza derdinizi anlatın ve dertleşin. Bu sizi rahatlanır. Bastırılmış düşünceleri derine itmek yerine kazanan ya da kaybeden durumunda her zaman bakış açınıza güvenin ve kendi fikrinizi dinleyin.

Bu, psikolojik enerjinizi %99 artırır, daha mutlu hissettirir. Kendinizle bir motivasyon konuşması yapın. Aynaya bakın ve kendinizle konuşun. Ayrıcalıklı bir eleştiri yapın, kimseden eksik olmadığınızı söyleyin, ve korkusuz olduğunuzu söyleyin.

Kendinize gülümseyin. Mutlu anları unutmamak için o ana odaklanın ve tadını çıkarın. Bu gelecekte aklınıza gelecek ve hatırlayıp mutlu olabileceksiniz.


Kişilik Bozukluğu Durumlarında Neler Yapılmalı

Kişilik bozukluğu (anksiyete), huzursuzluk, korku ya da endişe ile ilişkili kötü hislerin kişinin ruh ve aklında birleştirilmesidir.

Herşeyden korkma ve kaçma belirgin belirtileridir. Kalp çarpıntısı, yorgunluk, bulantı, göğüs ağrısı, nefes darlığı, mide ve baş ağrısı gibi fiziksel etkiler ile kendini gösterir. Panik atakla ortak yanları vardır.

Günlük yaşamdaki herşey, herkes ve heryerden korkma, kaygı içinde olmak, kişiye huzursuzluk verir. Yanlış düşüncelere kapılma durumu, hayal kurma ve buna inanarak yaşama durumu vardır. Kişinin okul, iş, ev ve sosyal hayatı fazlasıyla etkilenir.

Sinirlilik, terleme, düşünme-karra verme güçlüğü, konsantrasyon güçlüğü, sık tuvalete gitme, titreme, uykuda düşme, kendi kendine konuşma diğer belirtilerdir. Depresyon, alkol, uyuşturucu, fobiler, obsesif kompulsif bozukluk diğer anksiyete bozukluklarıdır. Genetik ve çevresel faktörler nedenleridir. Beyin üzerindeki mesajlar sinirlerden doğru taşınmazsa anksiyeteye neden olur.

Çevresel faktörler ise, travma, taciz, ölüm, kaza, ayrılıklar, mekan değişikliği gibi sebepleri vardır. Kafein ve nikotin kötüleştirebilir. Ergenlikte sık rastlanır. Kadınlarda daha çok görülür. Çoğu kişide günümüzde görülmeye başlanmıştır. Kötü hayat şartları bunu tetikler.

Tedavisi için, mutlaka psikolog ya da psikiyatrist desteği alınmalıdır. Korku veren ve istenmeyen yerlerden ve kişilerden uzaklaşmak, huzurlu bir ortama kavuşmak, pozitif kişilerle birlikte olmak kesin tedavilerindendir.


Fobi Ne Demektir-Ne Değildir-Ganiş Bakış ve tedavileri

Fobi, bir nesne ya da bir durumun tehlike oluşturabileceğini düşünmek ve ondan uzaklaşmaktır. Asansör fobisi, karanlık fobisi, yükseklik-hız fobisi, böcek fobisi, kapalı yer fobisi, sosyal alan fobisi gibi türleri vardır.

Örnekleri çoğaltacak olursak, başarısızlık korkusu, köpek korkusu, yalnızlık korkusu, dişçi korkusu, toplum içinde konuşma korkusu, kan korkusu, hastane korkusu, gece korkusu, ölüm korkusu gibi.

Bir fobi ile yaşamak zordur fakat korkulan şeyler her gün karşımıza çıkmayabilir. Aile, arkadaş ya da bir uzmana bu durumu anlatarak ki bu zamanla olabilir, bu şekilde atlatılabilir. Korkunun üstüne giderek onu yavaşça uygulayarak da bu aşılabilir.

Genelde yeni denenen ya da ilk kez yapılan şeyler meraklıdır ve gizemi bazen korku ya da endişe getirebilir. Bu ilerlerse fobiye dönüşür. Kaynağını tespit ederek ana sorunu öğrenmek ve iyileştirmek faydalı olacaktır. Sosyal fobi insanlarda en yaygın olanıdır.

Toplum içine karışmamak, kimseyle muhatap olmamak, birşeye karışmamak gibi. Agorafobi ise panik atağa bağlı olarak gelişir. Kişilik bozukluğu ile de gelişebilir. 3 ana grubu vardır. Özgül fobi, sosyal fobi, agorafobi. Özgül fobi herhangi birşeyden korkma, kedi, köpek, gece gibi.

Sosyal fobi, toplumda kaygılı olma toplumsal fobi. Agorafobi ise bir yerde duramama, sıkılma gibi. Çarpıntı, sıcak basması, terleme ile görülür. Çocuklarda 5-9 yaş arasında görülebilir.

Tedavi genelde uzman tarafından tavsiye edilen ilaçlarla yapılırken, sosyalleşme, arkadaş edinme, üstüne gitme yöntemleri ile de kişi kendini rahatlatabilmektedir.

Sıkıntı ve Stresin Vucüt Sağlığımıza Etkileri

Ruh sağlığımız
Küçük çapta yaşanan günlük stresler insanı karamsarlığa, sinirliliğe ve yorgunluğa iter. Stresin çapı genişledikçe, ruh sağlığımıza olumsuz etkileri de aynı şekilde genişlemeye başlar. Yani stres kronikleşmeye başladığında, stres hormonları depresyon, panik atak gibi birçok davranış bozukluğuna, hatta hafıza kayıplarına bile neden olur. Bu nedenle yapmamız gereken şey stresimizi, sinirimizi kontrol altında tutmaya çalışmamızdır. Kendimizi kötü hissettiğimizi anladığımız anda açık havada yapacağımız bir yürüyüş veya bizi sinirlendiren düşünceleri büyütmek yerine çözüm bulup kafamızdan atmamız kronikleşmeyi önleyecektir.

Uyku düzenimiz
Vücudumuzun düzenini sağlayan ve her zaman dengede olması gereken iki hormon vardır; seratonin ve melatonin. Bu iki hormonda yaşanan dengesizlikler uyku düzenimizi olumsuz yönde etkiler. Uykuya geçişte güçlük çekilir, uyku esnasında bölünmeler yaşanır ve rahatsız bir uyku uyumamıza neden olur. Stres de bu uykuyla yakından alakalıdır. Can sıkıcı bir gün geçirdiysek sağlıklı bir uyku uyumamız da olanaksız hale gelir. Dolayısıyla stresi eve taşımamak, mutlaka spor yaparak enerjiyi dengelemek ve sadece ’keyifli’ bir uyku anlamına gelen bir yatak odası oluşturmak düzenli bir uykuyu, dolayısıyla enerjik bir ertesi günü getirecektir.

Bağışıklık sistemimiz
Vücudumuz tehdit edici bir durumla karşı karşıyaysa devreye savunma mekanizması girer. Stres esnasında vücudumuzun adrenalinle dolar ve vücut dayanıklılığını artıran birçok stres hormonu salgılanır. Bu hormonlar o an için önemli olmayan vücut fonksiyonlarımızı minimuma indirir. İlk olarak ikinci plana düşürülenler ise bağışıklık ve sindirim sistemlerimizdir. Dolayısıyla stres kronik bir haldeyse bağışıklık sistemimiz düşer, bu da bizi her türlü bakteriye ve virüse karşı zayıf hale getirir. Bu durum kalp rahatsızlıklarından diyabete, hatta kısırlığa kadar birçok hastalığa yol açabilir. Bizim yapmamız gerekenler ise multivitamin desteği almak veya vücudumuzun stres sinyallerini tanıyıp önlem almaya çalışmaktır.

Sindirim sistemimiz
Mide ağrıları ve yanmalarının altında sadece yediklerinizin veya üşütmenizin yatmadığını biliyor muydunuz? Az önce söz ettiğimiz gibi stres anında ikinci plana atılan sindirim sistemimiz de durumdan oldukça etkileniyor. Stres hormonlarının salgılanmasından dolayı yavaşlayan sindirim, uzun vadede ishale veya kronik hastalıklara neden olabiliyor. Ayrıca stres, besinlerin sindirilmesine yardımcı olan mikroorganizmalara zarar vererek, midenin dengesini alt üst ediyor. Stresimizi kontrol altında tutmanın yanı sıra bol bol su tüketmek, meyve ve sebze tüketimini artırmak ve fazla antibiyotik kullanmaktan kaçınmak sindirim sistemimiz için yapacağımız iyilikler arasındadır.

Makyaj Temizlemenin En Sağlıklı 10 Yolu

Instyle dergisi makyaj temizleme yöntemleri hakkında 10 önemli bilgi vermiş. İşte makyaj temizlemenin en sağlıklı 10 yolu.

1- Tonik yerine özel bitki suları kullanabilir miyim?
Eğer çok uzun zamandır siyah nokta tedavisi görüyor ve cildiniz alkolden olumsuz yönde etkileniyorsa, toniğinizi bitki sularıyla değiştirmemenizde fayda var. Ancak bazı bitkilerin olumlu etki yaptığı cilt sorunları da bulunuyor. Örneğin hassas ciltlerde portakal ağacı suyu, kırışıklıklarda papatya ya da gül suyu, cilt soyulmalarında gül suyu ve ciltte meydana gelen tahrişlerde ise peygamber çiçeği suyu etkili oluyor.

2- Kuru bir cilde sahibim. Su bazlı bir temizleme ürünü tercih edebilir miyim?
Elbette… Bir makyaj temizleme yağını, suyla masaj yaparak pamuk kullanmadan cildinize uygulayabilirsiniz. Ilık suyla durulanan makyaj temizleme yağı, genellikle içeriğinde bulundurduğu E ve A vitaminleriyle yaşlanmaya karşı koyarken, jojoba yağıyla cildi besliyor, pamuk yağıyla yumuşatıyor. Ancak ardından cildin ph seviyesini dengeleyecek bir krem kullanmalısınız.

3- Cildimi her sabah süt bazlı bir ürün ile temizlemek zorunda mıyım?
Çok yağlı bir cilde sahip değilseniz ya da hava sizi terletecek kadar sıcak değilse, sabahları süt bazlı bir temizleyici ürün kullanmanıza gerek yok. Çünkü sabahları makyaj temizlemiyor, sadece cildinizde gece boyunca hava kirliliğinden dolayı meydana gelen tıkanıklığı açıyorsunuz. Bu yüzden ideal olan, cildinizi sabahları temizleyici bir tonik ile silmektir.

4- Bazı su bazlı makyaj temizleyici ürünlerini kullandığım zaman makyajım temizlenmemiş gibi hissediyorum. Bu normal mi?
Makyaj temizleme ürünlerinin formüllerini hazırlayan bilim adamları, makyajın tamamen silindiğini ve bu hisse genellikle yoğun makyaj yapan kadınların kapıldığını söylüyor. Kendinizi rahatlatmak için, temizleme işleminden sonra yüzünüzü iyice suyla yıkayıp, ardından nemlendirici bir krem uygulayabilirsiniz.

5- Makyajımı temizleme mendilleriy le silmeyi tercih ediyorum. Bu mendillerin cilde bir zararı var mı?
Bilinen belli bir zararı yok ama rutin olarak her gün uygulanacak bir temizleme işleminde tercih edilmemesi daha sağlıklı olur. Hem ekonomik, hem de ekolojik değiller. Ayrıca derinlemesine bir temizlik yapamıyor. Bu yüzden bu mendilleri, gece eve geç döndüğünüz de vakitten kazanmak için kullanabilirsiniz.

6- Bazı akşamlar makyajımı silmeye üşeniyorum. Böyle zamanlarda sa bah kalktığımda ne yapmalıyım? Akşam yapmanız gereken işlemi sabah yapabilirsiniz. Cildinizi bir makyaj temizleyicisiyle temizledikten sonra sabah kullandığınız toniğinizi uygulayabilirsiniz. Ancak tekrar makyaj yapacaksanız, biraz beklemelisiniz. Temizleme işleminden hemen sonra fondöten sürerseniz, cildiniz parlar ve fondötenin dayanma süresinde azalma meydana gelebilir.

7- Yoğun makyaj yapmıyorum. Bu yüzden makyaj temizleyici yerine tonik kullanmam yeterli olur mu?
Ne yazık ki hayır… Hiç makyaj yapmadığınız bir gün eve gidince yüzünüzü makyaj temizleyicisiyle temizleyip, sonra kullandığınız pamuğa bakın. Pamukta kirlilikler olduğunu fark edeceksiniz. Hava kirliliğinden dolayı cildimiz gün içinde çok zarar görüyor. Cildimizde makyaj olmasa bile bu kirliliklerden dolayı gözenekler tıkanıyor, siyah lekeler meydana geliyor. Bu yüzden makyaj yapmasanız bile cildinizi su bazlı bir makyaj tamizleyicisiyle temizleyin.

8- Makyaj temizleyici ürünlerin cildi tedavi edici bir etkisi var mı?
Her gün cildinizi temizleyerek, cildinizin yaşlanma sürecini geciktiriyorsunuz. Yani makyaj temizlemek, gelecek için yatırım yapmak demektir. Bazen bu temizleme işlemi sayesinde farkında olmadan cildinizde meydana gelen bakterilerden arınıyorsunuz, bazen de tıkanmış gözenekleri boşaltıyorsunuz. Bir şekilde cildinizin yaşlanmasına neden olan sorunları tedavi etmiş oluyorsunuz.

9- Su bazlı, süt bazlı, yağ bazlı ya da üçü birarada olan makyaj temizleyiciler bulunuyor. Hangisini kullanmam gerektiğini nasıl anlayacağım?
Makyaj temizleyici ürün seçmekte en önemli etken cilt tipiniz. Bir dermatolog yardımıyla yağlı, kuru ya da karma cilde mi sahip olduğunuzu öğrenmekle işe başlamalısınız. Ardından kriterleri azaltarak cildinizin isteklerini dinlemeyi öğrenmelisiniz. Bazı günler yumuşaklık, bazen ise ferahlık isteyebilir. Her durum için farklı bir ürün kullanmanız gerekiyor. Unutmayın, makyaj temizleme mutluluk ve zevk anı olmalı.

10- Sabun formundaki makyaj temizleyicileri hassas ciltlere zarar verir mi?
Eskiden zarar verirdi ama teknolojinin gelişmesiyle birlikte elde edilen yeni formüller hiçbir şekilde hassas ciltleri olumsuz yönde etkilemiyor. Bu ürünleri hiç korkmadan kullanabilirsiniz.

İdeal Güzellik Nasıl Hesaplanır

Matematikçiler tarafından evrendeki en güzel sayı olarak kabul ediliyor 1,6180339887… Tabii güzelliğin sırrı da bu sayıda yani fi sayısında… Bu haftaki Aktüel, ideal güzelliğin sırrı ’Altın Oranı’ anlatıyor.

Yunan matematikçi Öklid tarafından M.Ö. 300’lü yıllarda bulunduğu düşünülen Altın Oran yani Fi sayısı 1,6180339887… matematikçiler tarafından evrendeki en güzel sayı olarak kabul ediliyor. Doğanın temel yapı taşı, kainatın dengesi olduğunu iddia edenler dahi bulunuyor bu sayının. Aktüel de bu haftaki sayısında ’Altın Oran’ı ele alıyor. Yani insanların ideal güzelliğin sırrının saklı olduğu oranı… Altın Oran’a göre bir insanın ’alt yüzü’nün yüksekliğinin (burun kanatlarının başladığı noktayla çene kemiğinin bittiği nokta arasındaki mesafe), ’üst yüzü’nün (burun kanatlarının başladığı nokta ile iki kaş arasındaki nokta arasındaki mesafe) yüksekliğinden fazla olması gerekiyor. Estetikçiler ideal yüz güzelliğinin şifresini de veriyor: Üst yüzün oranı 2’yse, alt yüz 3 olmalı. Pek çok ünlü, işte bu orana yani Altın Oran’a sahip olmak için estetikçilerin yolunu tutuyor. Türkiye’de de o ilahi güzelliği estetisyen Dr. Teoman Doğan vadediyor. Dr. Doğan, dünyada doğal bir ’ Altın Oran’a sahip olan şanslı insanların ise David Beckham ve Charlize Theron olduğunu söylüyor. Türkiye’de ise dünyanın en güzel kadınlarından biri bulunuyor: Hülya Koçyiğit. Kemik yapısı bakımından mükemmel hatlara sahip olan Koçyiğit’i, Nefise Karatay ve Merve İldeniz izliyor.

Nasıl hesaplanıyor?

Yüzünün Altın Oran’a ne kadar uyduğunun öğrenmek isteyenlerin profilden çekilmiş fotoğrafının üzerine ’Frankfurt Horizontalı’ isimli düzlemi yerleştirmesi gerekiyor. İşe, göz-kulak deliğinin üst sınırından geçen bir çizgi çizerek başlamak mümkün. Sonra biri burun kanatlarının altından, diğeri çene altından geçen iki çizgi daha eklemek gerekiyor. Aradaki mesafe, sahibinin ’alt yüz’ yüksekliğini belirliyor. Burun kanatları ile kaşların ortasından geçen çizgi ise ’orta yüz’ yüksekliğini oluşturuyor. Altın Oran’a göre alt yüz yüksekliğinin, üst yüz yüksekliğinden daha fazla olması gerekiyor. Burnun başlama ve bitiş yüksekliğinin ideal ölçüsü de 2/3’ü olmalı. Kadınların burun ucu açısı için belirtilen değer 105 ile 115 arasında bir derece. İdeal burun başlama noktasının ise karşıya bakıldığında, göz bebeğiyle kirpiklerin arasına denk gelmesi gerekiyor.

Zayıflatıcı Dudak Kremleri Nasıl Kullanılır

İşte bu kremin sırrı…Kadınların çikolata, şeker gibi kilo yapan yiyecekleri canlarının çekmesini önlediği öne sürülen dudak kremi İngiltere’de satışa çıktı.

Kilo yapıcı yiyeceklere duyulan arzuyu engellediği için ’yağ yakan’ krem diye lanse edilen ürün, katkısız soya yağı, kafein ve yeşil çay özleri içeriyor. Bunların yanı sıra iştah kesici özellik taşıyan ve bir kaktüs çeşidi olan hoodia içeriyor.

İngiltere’de 4,95 sterline (8 dolara) satılan ürünün, beş tat seçeneği var: Nar, vanilya, çilek, nane ve acai çileği.

Üretici firma kremin, kadınların iştahını bastırıp enerjilerini artırarak kilo yapıcı tatlılardan uzak durmasını sağlayabiyeceğini öne sürüyor.

Firmanın internet sitesine göre, krem, günde 6 defaya kadar uygulanabilir. Ancak üreticiler gece bununla uyunmamasını, zira içindeki kafeinin uyku sorunu yaratabileceğini belirtiyor.

İnternet sitesinde, "Yorgun hissediyorsanız, Burner Balm’ı uygulayın… Öğün arasındaysanız ve atıştıracak bir şeyler bakınıyorsanız, Burner Balm’ı uygulayın…" deniliyor.

Kremin, rujun altına ya da sade bir şekilde dudaklara sürülmesi tavsiye ediliyor.

Ancak krem tartışma yarattı. Bazı sağlık ve yeme bozuklukları kuruluşları, firmayı kadınların kilo alma korkusunu sömürmekle suçladı. Kuruluşlar, bunun sadece bir reklamdan ibaret olduğunu ve kremin zayıflatıcı bir etkisinin olacağından şüphe duyulduğunu kaydetti.

ABD’de altı aydır satışta olan Burner Balm, şimdi İngiltere’de Hqhair.com. adlı siteden satışta.

Belirtmekte fayda var: Daily Mail muhabiri Hillary Freeman, tartışma yaratan kremi denemiş. Bir hafta boyunca kremi günde altı kez kullandığını, sonuç olarak dudaklarının gayet güzel nem kazandığını, ama banyosundaki tartısının ibresinde milimetrelik bir oynama dahi olmadığını yazmış. Bu arada iştahının kesilmediğini de belirtiyor.

Saç Örerken Dikkat Edilecek Hususlar

Her saç modeli işleminde olduğu gibi saç örme işleminde de dikkat edilmesi gereken birtakım kurallar bulunmaktadır. Bu kurallara uygun olarak işlemlerin yapılması, uygulamanın daha başarılı olmasını sağlar..
Saç Örerken Dikkat Edilecek Hususlar
Saçlar temiz olmalıdır. Saç kolay bir biçimde taranmalıdır yani “çıtırık” denilen karışıklar olmamalıdır.Yapılacak örgü için yüz şekli tespit edilmelidir ve yüz şekline uygun bir örgü örülmelidir
Örgüye göre saç tutamları eşit olarak bölünmelidir
Örgünün tekniğine uygun, belli bir sistemde örgü örülmelidir.
Saçlara örgü örerken hızlı hızlı hareket edilmelidir. Çünkü saç tutamları elinizden kayabilir ve örgünüz bozulabilir
Her örgü tutamı aynı sıklıkta örülmelidir
Örgü ören kişi sadece bileklerini kullanarak uygulama yapmalıdır
Saç şekillendirici ürünler saça örgü örmeye başlamadan kullanılmalıdır
Saçın kısa kısımlarının örgüden çıkmaması için minik tokalar ile tutturulmalıdır

Sivilcelerden kurtulma yöntemleri

Deriyi buhara tutma işlemi tamamlandıktan sonra sivilceyi çok dikkatli bir şekilde sıkın. Sivilceyi sıktığınız kısmı alkolle silin.

Bir süre sonra gözenek sıkılaştırıcı maskeyi kullanabilirsiniz: yumurta akı, 1 tatlı kaşığı bal, 1 tatlı kaşığı tuz; hepsini çırpın, yüzünüze maske olarak uygulayıp 25 dakika bekletin, sonra yıkayın.

Veya bir başka maske tarifi: 1 tatlı kaşığı bal, 1 tatlı kaşığı tuz, 1 tatlı kaşığı maya, limon suyu, 1 tatlı kaşığı ılık su; hepsini karıştırın, yüzünüze sürün, 20-25 dakika bekletip yıkayın.

Yağlı ciltler alkol içeren losyonla veya karışımla günde birkaç kez silinmelidir. Bunu özellikle dışarıdan eve geldiğiniz zaman yapmaya gayret gösterin.Haftada bir kez “tuzla tedavi” yapmayı deneyin. Banyodan sonra, pamuğu tuza batırın sonra yüzünüzü dairesel hareketlerle silin. Yüzünüzü yıkayın.

Sivilce tedavisi komplike bir şekilde gerçekleştirilmelidir, haricen kullanılan ürünler olduğu gibi, bazı ürünleri de dahilen kullanmalısınız. Sivilceden kurtulmak için öneriler:

- Beyaz lilyumun taze çiçeklerini şişeye koyun, üzerine alkol eleyin, her akşam bu karışımla yüzünüzü silin.
- Aloe yapraklarının suyunu kullanabilirsiniz. Aloe yapraklarını toplayın, yıkayıp 10 gün serin bir yerde saklayın. Sonra suyunu sıkın. Bu suyla yüzünüzü silin.
- Huş ağacı tomurcuğundan yapılan kompres sivilcelerden kurtulmaya yardımcı olur. 1 yemek kaşığı huş ağacı tomurcuğunun üzerine bir su bardağı sıcak su ekleyip 10-20 dakika kaynatın. Soğuttuktan sonra yüzünüze uygulayın. Tomurcukları çay gibi demleyerek içebilirsiniz de. Huş ağacı yaprakları da kullanılabilir. Yıl boyunca çayını için ve sağlıklı olun. Bu çayla ayrıca saçlar da durulanabilir.
- Sinirliotun taze sıkılmış suyuyla yüzünüzü silin, maske olarak kullanın.
- 2 çorba kaşığı yabani çuha çiçeği köklerine 1 bardak kaynar su ekleyin. 1 saat bekleyin. Süzüp cildinizi bu çayla silin.
- 1 çorba kaşığı mürver çiçeğine 1 bardak sıcak su ekleyin, demleyin. Günde 3 defa bu çayı bölerek için.
- Yabani kiraz çiçeklerini kaynatın, suyuyla yüzünüzü yıkayın.
- Çam kabuğu, tomurcuğu ve yapraklarını kaynatın, yüzünüzü yıkamak için kullanın. Banyo için de kullanabilirsiniz.
- 300 ml kaynayan suya acı pelin otunu ekleyin. Demleyin. Kompres olarak kullanın. Taze pelin suyunu maskelere ekleyin.
- Devetabanı yapraklarına sıcak su ekleyin (1:10), yağlı ciltler için maskelerde kullanın.
- 4 çorba kaşığı oğulotu (melisa) + 1 bardak kaynar su. Şişliklerde kullanabilirsiniz.
- 1 çorba kaşığı andız köklerine yarım litre sıcak su ekleyin. 5 dakika kaynatın. Süzün. Yüzünüzü yıkamak için kullanın. Taze halde maske yapımında kullanabilirsiniz.
İçecek Reçeteleri:
- 2 çorba kaşığı ısırgan yaprağına 2 bardak sıcak su ekleyin, 2 saat bekleyin. Günde 4 defa yarım bardak için.
- 1 çorba kaşığı karahindiba köklerine 1 bardak kaynar su ekleyin, 15 dakika kaynatın. 45 dakika soğutun, süzün. Ünde 3 defa yarım bardak, yemekten 15 dakika önce için.
- 3 ölçü andız kökü, 3 ölçü at pıtrağı kökü, 4 ölçü sarı kantaron otunu demleyin. Günde 2 bardak için.
- Dereotu tohumu, at pıtrağı kökü, meyan kökü, karahindiba kökü, akdiken kabuğu – eşit miktarda karıştırın, demleyin, yemekten yarım saat önce yarım bardak sıcak olarak için.
- Adaçayını çay veya kahve yerine için

Sivilcelere karşı diğer yöntemler:
- Yüz temizleme losyonu. 1 tatlı kaşığı papatya, 1 tatlı kaşığı sarı kantaron, 2 tatlı kaşığı kartopu çiçeği. 200 ml sıcak su ekleyip, kapağını kapatıp demleyin, 30 dakika bekletin. Yüzünüzü ılık karışımla silin.
- Maske. 1 tatlı kaşığı kartopu çiçeği, 1 tatlı kaşığı kalendula çiçeği ve 1 tatlı kaşığı tarla at kuyruğunu karıştırın. 200 ml sıcak su ekleyip kapağını kapatın. Patatesi haşlayın, suyunu süzün ve demlediğiniz çayı patateslere ekleyin, iyice ezin, maske hazırlayıp yüzünüze sürün. 15-20 dakika bekleyin. Ilık suyla yıkayın.
- Temizleme losyonu. 2 çorba kaşığı tarla atkuyruğuna 150 ml oda sıcaklığındaki suyu ekleyin, kapatıp bir gece bekletin. Sabah 1 kaşık karışıma 3 kaşık karpuz suyu denk gelecek şekilde karpuz suyu ekleyin. Yüzünüzü bu karışımla temizleyin.
- Domates maskesi. 2 çorba kaşığı domates rendesine 1 çorba kaşığı nişasta ekleyin, maske hazırlayıp yüzünüze uygulayın. 15-20 dakika bekletip soğuk suyla yıkayın.

Buz küpleri
Bazı şifalı bitkileri kullanarak buz küpleri hazırlayabilirsiniz. Buz küplerini sabahları kullanabilirsiniz. Onları yüzünüze sürmeniz cildiniz için yararlı olacaktır. Ancak eğer buzun cildinize iyi gelmediğini hissederseniz erimeye bırakın, pamuk yardımıyla yüzünüze sürün.
- Şerbetçi otu buz küpü. 1 kaşık şerbetçiotu kozalağına 50 ml sıcak su ekleyin, kapağını kapatıp 30 dakika demleyin. Buz kalıbına boşaltın. Ve dondurucu bölmeye yerleştirin.
- Kalendula yapraklarından buz küpü. 2 kaşık kalendula yaprağına 50 ml sıcak su ekleyin, kapağını kapatıp demleyin. Kalıplara boşaltıp dondurun.
- Adaçayı buz küpleri. 1 tatlı kaşığı adaçayı yaprağına 50 ml sıcak su ekleyin, 5-7 dakika demleyin. Dondurup kullanın.
- Dere otu tohumu buz küpü. 1 tatlı kaşığı dereotu tohumuna 100 ml sıcak su ekleyin, 15 dakika bekleyin. Süzüp soğutun ve kalıplara boşaltın.
- Meyve suyu küpleri. Bazı meyve ve sebzelerin suyunu dondurarak kullanabilirsiniz; Karpuz suyuna çok az tuz ekleyerek dondurun. 2 kaşık ayva suyu+2 kaşık maydanoz suyunu karıştırın. Buz kalıplarına döküp dondurun. Veya çilek suyuna kavun suyu ekleyin, karıştırıp dondurun.
- Gül küpleri. 3 tatlı kaşığı gül yaprağına 50 ml sıcak su ekleyin, kapatıp soğumaya bırakın. Soğuduktan sonra yapraklarıyla beraber kalıplara döküp dondurun

Mide İltihaplanması Gastrit İçin Bilinmesi Gerekenler, Çözüm Yolları

Gastrit, mide astarının iltihaplanması sonucunda oluşan bir hastalıktır. Gastrit iltihabı sıklıkla mide ülserine sebep olan aynı bakteri enfeksiyonunun sonucudur. Bir takım ağrı kesicilerin düzenli kullanımı ya da alkol tüketimi gastrite yol açabilir.

Gastrit akut ya da kronik olabilir. Bazı durumlarda ülsere ve mide kanserine yol açabilir. Ciddi değilse hızlı tedavi edilebilir. Belirtileri, üst karında hazımsızlık, yakıcı ya da normal ağrı, bulantı, kusma, iştah kaybı, şişkinlik, yemeklerden sonra üst karında dolgunluk hissi ve kilo kaybı.

Akut gastritte daha çok bulantı ve ağrı varken, kronik gastritte şişkinlik ve iştah kaybı baş gösterir. Gastrit zaman zaman mide kanamasına yol açabilir. Aşırı kanama ya da kusmada tıbbi yardıma gerek duyulur.

Risk faktörleri, h pylori bakteri enfeksiyonu, düzenli aspirin ve ilaç kullanımıdır. Gastritin tedavisi gastritin nedenine göre farklı şekillerde yapılır. Genellikle mide asidinin çeşitli yöntemlerle azaltılması gastrit şikayetlerinin azalmasını sağlar.

HP pozitif bulunan durumlarda bakterinin temizlenmesine yönelik en az 2 antibiyotik içeren bir ya da 2 haftalık tedavi yapılır.


Yumurtalık Kistleri ve Tedavisinde İzlenmesi Gereken Yollar

Yumurtalıklar bir çift kadın üreme sistemi organıdır. Rahmin çevresindedir. Yumurtalıklar yumurta ve kadın hormonu üretirler. Hormonlar belirli hücreleri ve organların işlevini kontrol eden kimyasal maddelerdir.

Kadının adet döngüsü boyunca yumurta yumurtalıkta her ay büyür. Bu küçük kese içinde bir folikül yetişir. Yumurtalıklar kadın hormonlarının (östrojen ve progesteron) ana kaynağıdır.

Bu hormonlar göğüslerin ve saçın büyümesini, vücut şeklini, adet döngüsünü ve hamileliği etkiler. Kistler herhangi bir bölgede gelişebilir. Yumurtalıkların üzerinde oluşursa yumurtalık kistidir. Genelde adet döngüsü sırasında oluşurlar. 2 türü vardır.

Folikül kistleri, korpus luteum kistleri. Folikül kistleri, yumurta kesesi açık,serbest olduğunda kist oluşabilir. Korpus luteum kistleri, folikül kistlerin aksine bu tür kistler genellikle ağrılıdırlar.

Endometriozis adı verilen durum yumurtalıklar içinde oluştuğunda burada içi koyu kahverengi, eskimiş kan dolu, sıvı çikolatayı andıran görünümde bir sıvı içeren kistik oluşumlar meydana gelebilir.

Belirtileri, basınç, şişme, karın ağrısı, pelvik ağrı, alt sırt ve uylukta ağrı, sık idrara çıkma, cinsel ilişki sırasında ağrı, kilo, adet ağrıları, anormal kanama, bulantı, kusma, meme hassasiyeti.

Kistler, ultrason, gebelik testi, hormon seviyesi testi, kan testi ile tespit edilebilir.

Doktor tedavisi şarttır. 2 ana ameliyat türü vardır. Ameliyatla kist alınır. Zararsız kistler için ve tehlikeli kanser boyutundaki kistler için. Doğum kontrol hapları da tavsiye edilir. Yumurtalık kistleri önlenemez. Fakat kendiliğinden kaybolabilir ve kansere yol açmaz.

Varis Tedavisinde Etkili Yöntemler

Varis kalıtsal bir hastalıktır. Düzensiz bağırsak hareketlerinden kaynaklanabilir. Diğer nedenleri, hamilelik, şişmanlık, ayakta yapılan işler, sandalyede oturma, düşük lifli diyet ve kabızlık, sıkı iç çamaşır, hareketsizlik, sigara kullanma, doğum kontrol haplarıdır.

Kabızlıktan kaçınmalısınız. Bacakları çapraz bacak bacak üstüne kullanmamalısınız. Bu kan akışını engeller. Ardıç ve buğday yapraklarının suyunu günde 2-3 bardak içebilirsiniz. Yatmadan 3 dakika önce bacaklarınıza soğuk duş aldırın.

Kereviz, ıspanak, su teresi, hardal ve yeşil biberi ve karabuğdayın suyunu karıştırıp içtiğinizde etkileri azalacaktır. Elma sirkesine batırdığınız bir bezle varisli bacağınızı sarın ve 20 dakika ayaklarınızı yukarı bir yere kaldırın, dinlendirin.

Varise temiz havada bol yürüyüş ve hareket iyi gelir. Lahana yapraklarını haşlayıp soğutun ve varisli bölgeye sarın. 20 dakika bekletin. Bu, varisli bölgeyi rahatladır. Haftanın belirli günlerinde tekrarlayın. Varis tedavisinde damarların içine ince iğnelerle ilaç enjekte edilir.

Daha sonra basınç bandajları, ve çorap uygulanır. İnce ve kalın varisler ve kılcal damar çatlamaları sclerotherapy ile başarılı bir şekilde tedavi edilebilmektedir.

Osteoporozu Doğru Beslenme İle Yenmenin Yolları

Kemik yoğunluğu kaybı ile kemiklerin kırılganlaşmalarıdır. Kemiklerdeki protein ve kalsiyumun azalmasıdır.

Farkedilmesi zaman alabilir. Kemik yoğunluğu büyük ölçüde çevresel faktörler ve ilaçlar tarafından ve genetik faktörler tarafından etkilenir. Kemik yoğunluğu 25 yaşında zirveye ulaşır. 10 yıl boyunca korunur.

Kadınlarda östrojen osteoporozu hızlandırır. Ayrıca, sigara, alkol, egzersiz eksikliği, kalsiyum alamama, kötü beslenme, kemoterapi, karaciğer hastalıkları, hareketsizlik, tiroid hormonu ilaçları,

D vitamini eksikliği ve bazı ilaçlar osteoporoza neden olur. Tedavisinde erken teşhis önemlidir. Tüm nedenlerinden uzak durarak iyileştirilebilir. Kesinlikle kalsiyum takviyesi şarttır. Süt ve süt ürünleri, meyve sebze tüketilmelidir. Ayrıca, doymuş yağlar, lifli gıdalar, proteinli gıdalar, vitamin, mineral ve eser elementlere ihtiyaç duyulur.

Keten tohumu, balkabağı tohumu, susam tohumu, ayçiçeği tohumu, mercimek, soya fasulyesi, badem, fındık, yerfıstığı, ceviz ve bunların yağı, mısır, kara buğday, darı, yulaf, arpa, çavdar, buğday, elma, muz, kivi, hurma, incir, erik, üzüm, brokoli, ıspanak, kereviz, rezene, zencefil maydanoz, biberiye, adaçayı, ısırgan otu ve sarımsak iyi gelmektedir.

Bu gıdalar, östrojenleri temizler ve onları tüm vücut içinde, atardamarlar ve kemikleriniz de dahil olmak üzere ihtiyaç duyuldukları yerlere taşır.

Doğumdan Sonra Beslenme Alışkanlıkları ve Doğru Beslenme

Doğumdan sonra bebekler anne sütünü tek başına 6 ay boyunca almalıdırlar. Emzirmeye, doğum şekli normal veya sezaryen olsun, mümkün olduğunca doğumdan hemen sonra başlanmalıdır.

Çünkü saatler süren doğum eylemi sonrası dünyaya gelen bebek yorgundur ve acıkmıştır.

Loğusalık döneminde sütün bol bir şekilde gelmesi için annenin yapması gereken iki konu vardır: Bebeğini sık sık emzirmek ve bol miktarda sıvı tüketmek. Sütün bol ve uzun süreli gelebilmesi için bebek her istedikçe ve de sık sık emzirilmelidir.

Bebekler doğduklarında hayatlarının ilk 4 gününde kendilerine yetecek kadar vücutlarında yedek su ile birlikte doğarlar. Bu nedenle anne sütü bollaşana kadar dışardan su veya diğer içeceklerin verilmesine gerek yoktur. Anne sütü ile beslenen bebeklerde alerjik hastalıklar çok daha az görülür.

İlk 4 ay içerisinde bebeklere anne sütü dışında su dahil hiçbir ek gıda verilmemelidir. Bebeklerini emziren kadınlarda ileri yaşlarda göğüs kanseri görülme riski azaldığı tesbit edilmiştir. Bebekler barsaklarında mekonyum adı verilen koyu kıvamlı yapışkan bir madde ile doğarlar. Anne sütü mekonyumun barsaklardan atılmasını kolaylaştırır.

Kadınların Kabusu Vajinal Akıntılar

Vajina duvarlarındaki ve vajinanın içinde bulunan rahim ağzındaki bezelerden salgılanan sıvılar bu nemliliği ıslaklığı sağlar.

Varolan akıntı kişinin hareketi, ayakta durması gibi nedenlerden dolayı yerçekiminin etkisiyle vajinadan dışarı akacak ve iç çamaşırında veya pedinde bir ıslaklık oluşturacaktır. Ve bu salgılanma herhangi bir hastalık veya sıkıntı yoksa sağlıklı bir kadında süreklidir.

Normal vajinal akıntı berraktır ve sıvı yumurta akını andırır, koku yapmaz. Bu ıslaklığın kıvamı yumurtlama dönemi sırasında biraz değişir ve sıvılaşabilir. Rahatsız edici bir vajinal akıntıyla yaşamak kişinin hayat kalitesini düşürecektir.

Kendinize olan güveniniz azalacak, kendinizi kötü ve huzursuz hissetmenize sebep olacaktır. Cinsel yaşantınızı ve partnerinizle olan ilişkinizi etkileyebilecektir. Daha da önemlisi sağlığınızı bozacak, kısırlığa veya daha kötü sonuçlara gidebilen olaylara sebep olabilecektir.

Tedavi: tedavi hekimin muayenesinden sonra verdiği ilaçların düzenli kullanımı ile olacaktır, doktorunuz ayrıca size iç çamaşırlarınızı kaynatmanızı ve de sıcak ütü ile ütülemenizi de önerebilir.

Mucizevi Buluşun Adı Detox

Detoks, sağlıklı yaşam arayışları içerisinde olan insanların en çok kullandığı yöntemlerden biridir. Bu yöntemle birlikte sağlıklı bir gün geçirmek için vazgeçilmez olabiliyor.

Detoks, vücudumuza çeşitli yollardan gireren ve atık madde olarak dışarı atılmayı bekleyen toksinlerden kurtulma yöntemlerinden biridir. Şunu belirtelim, birçok insanın vücudunda gün içinde yorgunluk belirtileri başgösterir.

Özellikle halsizlik bunun en büyük göstergesidir. Farklı nedenlerden de kaynaklı olabilir. Ama vücut dengesini korumak için Detoks yapılması şarttır. Denize yakın bir yerde oturuyorsanız ve suyun temizliğinden eminseniz, her gün birkaç damla deniz suyunu içme suyuna damlatarak içmeniz vücut asit dengeniz için son derece yararlı olacaktır.

Denizde yüzmenin de tedavi edici özellikleri var ve günde belirli aralıklarla suya girilmesi çok yararlı. Detoks sağlayan çaylar, başta yeşil çay olmak üzere birçok bitkisel çayın detoks etkisi yüksektir. Papatya, ginseng, ginko biloba, ekinezya, kırmızı pancar, zencefil, meyankökü de toksin arındırıcı özellikleri olan önemli kaynaklardır. Sıcak suyun ve su ile masajın faydaları büyük.

Ayrıca ölü derilerimizden arınarak gözeneklerimizi açtığımız takdirde toksinlerden daha kolay kurtulabiliriz. Cilde kuru fırça ile yapılan masaj kan dolaşımını hızlandırarak, ciltteki oksijen oranını arttırır.

Cildimiz ve iç organlarımıza çok yararlıdır. Küveti su ile doldurup, evde detoks yapmak istediğinizde cildi tahriş eden zararlı kimyasallar içeren sabunlar yerine, papatya, biberiye, okaliptüs ve adaçayı gibi doğal yağlar kullanmayı tercih etmelisiniz.

Ayrıca banyonuza yarım bardak içme sodası ve/veya deniz tuzu da ilave edebilirsiniz. Detoks sırasında, beslenme programınızı ve diğer tedavilerinizi desteklemek için alınması gereken en ideal antioksidan vitaminler: çinko, kalsiyum, B vitaminleri (özellikle B3), C vitamini, selenyum, A vitamini, E vitamini olarak özetlenir.

Bağışıklık Sistemi Güçlendirici-Ahmet Maranki

Mevsim geçişlerinde vücut direnciniz düşebilir, hastalık tehlikesiyle karşı karşıya kalabilirsiniz. Bağışıklık sisteminizi güçlendirmek ve sağlığınızı korumak için yapmanız gerekenler çok basit!
Sonbaharda kolaylıkla bulabileceğimiz C vitamin açısından zengin meyveler bağışıklık sistemini korurlar.
Siyah Üzüm: Çekirdeğiyle birlikte yenildiğinden kansere karşı koruyucu özelliğe sahiptir.

Böğürtlen: İçerdiği C vitamini ile vücudun direncini artırıyor ve hastalıklara karşı koruyor.
Kivi: Yaz kış her mevsim bulabildiğimiz kivi C vitamini açısından oldukça zengin bir meyve. Grip ve soğuk algınlıklarına yakalanmamak için kivinin mucize gücünden faydalanabilirsiniz.
Portakal ve Mandalina: C vitaminin en yoğun buluunduğu meyveler olduğunu biliyorsunuz. Hastalıklara karşı korunmak için mutlaka portakal ve mandalina tüketin.Beslenme alışkanlarınızda yapacağınız faydalı değişiklikler hem bağışıklık sisteminizi güçlendirir hem de yaşam boyu sağlıklı olmanıza olanak tanır.
Vücudumuzun tuz ihtiyacı azdır. Yediğimiz yiyeceklerin içinde bulunan tuz miktarı, vücudun ihtiyacını fazlasıyla karşılar. Yemeklerinize eklediğiniz her fazla miktardaki tuz böbreklerin, kalp ve damar sisteminin zarar görmesine neden olur. Mümkün olduğunca tuz alımını azaltın.
Sağlıklı hayatın temellerinden biri de kilo kontrolüdür. Yaşınız, boyunuz, metabolizma hızınıza göre kilonuz az ya da fazla olduğunda sağlık sorunları yaşayabilirsiniz. Kilo kontrolü için glisemik endeksi düşük yani kan geç karışan ve tok tutan bulguru sofralarınızda bulundurmaya özen gösterin.
Ekmek yemeyi seviyorsanız bu alışkanlığınızdan vazgeçmeniz imkansız gibidir. Günümüzde çok çeşitli ekmeklerle yemek zevkinizden kendinizi mahrum bırakmanıza gerek yok. Kalorisi düşük, lif oranı yüksek tam tahıllı ekmeklerle hem kilonuzu hem de sağlığınızı koruyabilirsiniz.
Vücudumuz için gerekli vitaminlerden bazıları yağda çözünür. Yani vitaminin vücut tarafından işlenip kullanılabilmesi için yağa ihtiyacı vardır. A,D,E,K vitaminleri adı verilen yağda çözünen vitaminler için hayvansal yağlar yerine bitkisel yağları tercih edin. Zeytinyağı, fındık yağı gibi yeterli miktarda bitkisel yağlarla bağışıklık sisteminizi güçlendirebilirsiniz.

Damar Tıkanıklığı-Ahmet Maranki

Daha önce kansere karşı etkili olduğu belirlenen domatesin bir faydalarına bir yenisi eklendi. Bilimadamları domatesin kanı daha akışkan hale getirerek damar tıkanıklığı ve daralmasını engellediğini açıkladı. Domates suyu da benzer bir etki yapıyor.

Vücutta bir yara açıldığı zaman kanın pıhtılaşmasını sağlayarak kan kaybını engelleyen kan pıhtısı hücreleri çok yoğun olduğu zaman damar tıkanıklığı ve daralmasına neden olabiliyor.

Bazı kişilerde de pıhtılaşmayı sağlayan ‘Platelet’ maddesi çok yoğun olarak bulunuyor, bu da damardaki kan akışını giderek zayıflatıyor ve zamanla damar tıkanıklığına neden oluyor. Yapılan araştırmalar domateste bulunan bir maddenin pıhtı hücrelerinin neden olduğu kan yoğunluğunu azalttığını ve kanı daha akışkan hale getirdiğini gösterdi.

SUYU DA YARARLI

Sonuçları İngiliz Platelet dergisinde yayınlanan araştırmaya göre; domatesin çekirdeğinin çevresindeki sarı sıvı işte bu etkiyi yaratıyor. Yani domates yemek ve domates suyu içmek faydalı. Üstelik domatesin kanı akışkan hale getiren ilaçlar gibi yan etkileri de yok.

BOL BOL DOMATES YİYİN

Uzmanlar sigara içenlere, doğum kontrol hapı kullanan kadınlara, uzun yolculuklar yapanlara, bütün gün oturarak çalışanlara kanı akışkan hale getirmek için bol bol domates yemesini tavsiye ediyor.

Şişkinlik ve Hazımsızlık-Ahmet Maranki

Hazımsızlık (dispepsi), karnın üst bölgesinde ağrı, erken doyma, şişkinlik, bulantı hissi gibi yakınmalarla tarif edilen bir rahatsızlıktır. Oldukça yaygın olan bir durum olan hazımsızlıktan hemen herkes yaşamının bir döneminde yakınır. Ancak toplumun ortalama dörtte birinde bu yakınmalar uzun süreli olarak bulunur ya da sık nükseder.

İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Bahattin Çiçek, hazımsızlık diye tarif edilen durumun tek bir hastalık olmadığını, bazı durumlarda hazımsızlığı yapan görülür ve organik bir hastalık olduğunu belirterek şunları söyledi:

* Yemek borusunda reflü olması
* Safra kesesi hastalıkları
* Pankreas hastalıkları
* Mide ülser veya kanseri
* Aspirin veya romatizma ilaçlarının kullanımı

Az hareket, kilo almak da hazımsızlık yapar

Hastaların üçte ikisini oluşturan fonksiyonel hazımsızlıkta ise kesin bilinen bir neden yoktur. Ancak bu kişilerde de büyük oranda sorumlu olduğu düşünülen durumlar vardır. Örneğin bu kişilerin büyük kısmı yakınmalarının yemeklerle ilişkili olduğunu belirtirler. Az yemekle hemen doyduklarını, şiştiklerini bazen de açlıkla midelerinin ağrıdığını belirtirler. Dolayısı ile mide hareketlerinde, boşalmasında sorun olması veya mide asidine kişinin duyarlı olması fonksiyonel hazımsızlıktan sorumlu olabilir. Hareket azlığı, kilo alımı mide barsak hareketlerinin yavaşlaması sonucu hazımsızlığa neden olur.

“Helikobakter pylori” mikrobu ülkemizde yaygın olarak bulunmaktadır. Bu mikrobun hazımsızlıktaki rolü net değildir. Helikobakter mikrobu ortadan kaldırıldığında hastaların ancak onda birinde kalıcı rahatlama sağlanabilmektedir. Stres muhtemelen kişinin hazımsızlığı daha ciddiye almasına, daha çok sorun etmesine neden olmaktadır. Anksiyetesi olan kişiler diğerlerine göre daha çok hekime başvurmaktadır.

45 yaş üzerindekilerde hazımsızlık araştırılmalı

Öncelikle hazımsızlığın altta yatan ciddi bir hastalığın yansıması olup olmadığının bilinmesi gerekir. Hekimin görevi hazımsızlık şeklinde belirti veren mide ya da mide dışı ciddi organik nedenleri fonksiyonel hazımsızlıktan ayırt etmektir. Hazımsızlık sık görüldüğü ve genellikle tetkiklerde ciddi bir bozukluk saptanmadığı için her hazımsızlık tanımlayan kişinin araştırılması önerilmez. Kişide ciddi bir hastalık varlığını düşündüren sebepsiz kilo kaybı, lokma yutmada güçlük, inatçı kusmalar, kansızlık, dışkı veya kusmukta kan olması durumunda veya hazımsızlık tanımlayan kişi 45 yaşın üzerinde ise araştırılması gerekir. Yemek borusu, mide ve oniki parmak bağırsağının görüntülenmesini sağlayan endoskopi, hazımsızlıkta tercih edilmesi gereken testtir. Organik hastalıkların dışlanması durumunda fonksiyonel hazımsızlığın kişi için önemi yaşam kalitesini bozması, işgücü kaybına neden olabilmesidir. Fonksiyonel hazımsızlık ilerleyici bir hastalık değildir. Ancak çalışmalar göstermiştir ki zaman zaman rahatlamalar olmasına rağmen fonksiyonel hazımsızlığı olan kişilerin önemli kısmında uzun dönemde de bu yakınmalar devam etmektedir. Hazımsızlığın giderilmesinde ilaç tedavisi uygulanırken, mide asidini baskılayıcı ya da mide hareketlerini uyarıcı ilaçlar kullanılmaktadır. Eğer uygun bir ilaç tedavisi ile yakınmalarda belirgin bir düzelme sağlanamıyorsa hekimin yeniden değerlendirmesi gerekir.

Hazımsızlık çekenlere öneriler

* Yeme alışkanlığınızı gözden geçirin
* Hazımsızlık yaptığını bildiğiniz besinlerden sakının
* Ağır, yağlı yiyecekler yemeyin
* Fazla yemeyin
* Akşam geç saatlerde yemeyin
* Hızlı yemeyin
* Egzersiz öncesi yemeyin
* Sigara içmeyin
* Alkolden sakının, özellikle akşamları fazla almayın
* Sağlıklı bir kiloda kalın
* Haftanın 4-5 günü en az yarım saat egzersiz yapın

Erken Gebelik Sorunları ve Öneriler

Genç yaştaki anne adayları doktor kontrolünde vitamin alarak hamileliklerine devam edebilirler. İyi bir bakım ve beslenme çocuğun sağlıklı gelişimini sağlar.

Erken yaşta hamile kalan veya doğum yapan kadınlar, 20–29 yaş arasındaki kadınlarla karşılaştırıldığında, hamilelik dönemde yaşanan komplikasyonlarda ve anne ölümlerinde bir artış olduğu görülür.

Anne adayının yetersiz beslenmesi, bundan dolayı aneminin ortaya çıkması, düşük, erken doğum, hamilelikte hipertansiyon ve sezaryenle doğum yine erken yaşta hamileliğin neden olabileceği rahatsızlıklar arasında yer alır.

Yapılan araştırmalar bebek ölümlerinin 15 yaş altı annelerde, 20 yaş altındaki kadınlara göre çok daha yüksek olduğunu gösterdi. Ayrıca erken yaşta hamile kalan kadınların bebeklerinde gelişim geriliği ve erken doğum riski çok daha yüksek.

Düzenli olarak folik asit alın. Sağlık taraması yapın kontrolleri aksatmayın. İlaç kullanmayın, röntgen çektirmeyin. Fazla kilolarınızdan kurtulun. Sigara ve alkolden uzak durun. Doğal besinlere yönelin.

Hamilelik döneminde dengeli bir beslenme alışkanlığı edindiğinizde, sıvıyı bol miktarda aldığınızda, doktorunuzun verdiği demir içerikli preparatları düzenli olarak aldığınızda, normal sınırlar içinde kilo almak, sağlıklı bir hamilelik dönemi geçirmek, sağlıklı bir bebek doğurmak işten bile değildir.


Basit Göz Bakımı Teknikleri ve Etkili Öneriler

Göz altındaki mor tabakaların nedenleri, kalıtsallık, güneş ışınları, astım ve egzama gibi alerjiler, ilaçlar, beslenme tarzı, yorgunluk, uykusuzluk, hamilelik ve yaştan dolayı olabilir. Böbrek yetmezliğinden de bu halkalar oluşabilmektedir.

Stres, alkol, sigara ve uyuşturucu da başlıca sebepleridir.

Doğal yöntemler ise şunlardır.

Biberiye çayını iyice demleyip, soğuduktan sonra pamuk ile göz altı kompresi yapılabilir. Salatalık dilimleri bekletilebilir.

Hergün bunlar yapılabilir. Gözleri kapatıp parmağınızla dairesel hareketlerle hafife bastırarak masaj yapmayı deneyin. Bunu 10-15 kez tekrarlayın.

Gözleri kapatıp soğuk bir havluyla üzerini örtün. Cilt hücrelerini koruyan C vitaminli bir nemlendirici kullanın. Antioksidan içerir ve kolajen üretimini destekler.

Kafeinden ve alkolden uzak durun. Bol su için. Bitkisel beslenin. Güneşten kaçının, güneş gözlüü ve koruma faktörlü kremler kullanın.

En az 8 saat uyuyun. Maydonozları kaynatın, soğutup göz altına kompres yapın, bu da iyi gelecektir. Limon domates zerdeçal karışımını göz çevresine uygulayın 10 dk bekletip durulayın.

Özellikle morluklar için ananas suyu ve zerdeçalı hamur yapıp uygularsanız iyi sonuç alırsınız.

Dudak Bakımı Teknikleri ve Etkili Öneriler

Yumuşak ve pürüzsüz dudaklar fiziksel güzelliğin göstergelerinden biridir. Dudaklarımızda yağ bezleri olmadığından kolayca kurur, çatlar ve soyulur.

Dudak derisinde ne ter bezleri ne de koruyucu yağ tabakası vardır. Yağ bezleri ise çok sınırlı sayıdadır.

Dudakların kırmızı kısmı, çok ince ve ölü tabakaya sahip mukoza zarıyla örtülüdür. Bu nedenle de son derece hassas bir yapıya sahiptir.

Nem seviyesini gereken şekilde korumak bizim görevimizdir. Özellikle kış aylarında bakımına özen göstermeliyiz.

Bitkisel dudak nemlendiricilerini kullanın. Mümkün olduğunca az ruj sürmeye çalışın. Besleyici dudak parlatıcılarını kullanabilirsiniz.

E vitamini ve jojoba yağı içeren besleyici ürünler tavsiye edilir. Dudakları ıslatmayın ve suya fazla maruz bırakmayın.

Nemli pamuklu bir bezle ruju çıkarın, temizleyin. 2 çorba kaşığı balmumu, 1 çorba kaşığı hindistan cevizi yağını benmari usülü eritin ve hala sıcakken bir şişe ya da kaba dökün.

Soğudukça sertleşecektir. Düzenli olarak dudaklarınıza sürerseniz, çatlamalara karşı koruyacak ve nemlendirecektir.

100 yaşına kadar yaşayabilmek için şaşırtıcı birkaç tüyo

Hayatınız bir parti gibi olmalı!
Neşeli ve dışa dönük insanlar, içine kapanık ve karamsar insanlara oranla bunama konusunda % 50 daha şanslı!
Daha sağlıklı olan beyinlerde daha az kortizol bulunuyor. Bu “stres hormonu”nun fazla salgılanması ise beyin hücrelerinin iletişimini engeller. Kortizol seviyesini azaltmak için önerilenler ise meditasyon, siyah çay ve kısa uykular.

Günde 40 dakika koşmalısınız!
Araştırmalara göre orta yaşlı insanlar haftada toplam yaklaşık 5 saat koştuklarında hem ömürleri uzuyor hem de fiziksel kondüsyonları yüksek oluyor, böylece yaşlanma süreci ciddi biçimde yavaşlıyor. Araştırmalara göre koşan ve koşmayan insanlar arasındaki yaş farkı 21 yıla kadar çıkabiliyor.

Koşmak, sadece kalp krizi riskini azaltmıyor, aynı zamanda kanser, nörolojik hastalıklar ve enfeksiyonlar için de önemli iyileştirmeler sağlıyor. Aerobik egzersizi, immun sistemi genç tutuyor. Eğer koşmak istemiyorsanız, en azından 20 dakika boyunca yorulacağınız ve terleyeceğiniz egzersizler yapmalısınız.

Her kalorinizi saymalısınız!
Günlük kalorilerini tipik 2,000 - 3,000 kalori yerine % 25 daha az miktarda, 1,400 - 2,000 kalori olarak alınan kadınların kalpleri daha sağlıklı oluyor – hatta diğer insanlara göre 15 yaş daha genç kalıyorlar. Bu durum sadece az yemekle alakalı değil, kalori başına alınan besin değerleri ile ilgilidir. Eğer bol kalorili yiyecekleri yemeyi kesip besin değeri yüksek gıdaları tüketirseniz, sağlığınızın nasıl bir ilerleme katettiğini farkedeceksiniz.